Zaman ve mekânın illüzyonunda
Dün ile yarının serabında
Aslolan şu andır yaşayan ve yaşatılan
Baktığında görebildiğin her renk
Hissedebildiğin her duygu
Hakikattindir var olan
Ne zaman tanır, ne de mekân
Anlamlandırıldığı kadar gerçek ve yakın
Anlaşılmadığı kadar yalan ve uzak
Gönül gözüyle görebilene bir söz dahi
Çok şey anlatır kimi zaman
Göremeyene ise nice satırlar beyhude
Derin uykudadır ne yazık ki gönüller
Ne ses, ne söz, ne renk uyandırır ezelden ebediyete
Koşulsuz sevgiyle bakabilen kalplere
Sözcükler bir dokunuş kadar yakın
Yeter ki ruhunla dinle ve hisset yaşamı
Yaşamın melodisini dinler mi ruhumuz? Sessizliğin tahtına oturup seyreder mi insan olup biteni? Dünya nicedir serzenişte, haykırıyor tüm gerçeklerini. Kalabalıklar susmuş görünen hakikatine. İnsanoğlu kendine dönüp yaşamın sesini dinlemesini bilmeli önce.
Dinlemek, zihnin gürültüsünü susturup kalbinin kapılarını aralamaktır asıl gerçeğe. Dinlemek, söylenenin ötesine geçip söylenmeyeni de duyabilmektir. Dinlemek, tüm varlığınla gönülden dinlediğine sonsuz teslimiyettir. Dinlemek kıymet bilmektir. Dinleyenin varlığında anlam bulur tüm yaşamın gerçeği. Dinlemek kutsamaktır varoluş gerçeğini.
Aklın tuzaklarından azat olup, gönül kapını aralarsan dostça muhabbetin samimiyetine. Dinleyenlerden olursun sen de o vakit.
Dinlemenin doyumsuz hazzına varmak için… Unutmalısın önce tüm bildiklerini. Kaldırıp atmalısın zihninde biriktirdiklerini. Kapatmalısın kulaklarını o boş vaatlere. Açmalısın alabildiğine gönlünün perdelerini. Ne şüphede, ne de akıl okumada dinlemenin adabı. Koşulsuz kabulle dinlersin asıl karşındakinin hakikatini. Sen, “Sen” olabilirsen eğer varırsın dinlemenin doyulmaz keyfine.
Birbirini samimiyetle dinleyenlerdir, gerçekte birbirinin hakikatini anlayanlar. Anlamak için önce kurtul tüm gereksiz yargılarından. Düşüncelerinin enginliğinde gezinmesini bil ki, tanı fikirlerinin ağır yükünü. Bir düşün… Sende olandan özgürleşmedikçe, varır mısın başkalarının gerçekliğine.
Dinleyenlerdir kalpten kalbe görünmez köprüler inşa edenler. Dinleyenlerdir birbirini koşulsuz tüm varlığıyla kabul edenler. Dinleyenle dinlemeyen bir olur mu hiç. Dinleyenin gönlündedir tahtı, konuşanın ebedi sayılan hatırı.
İnsan önce dinlemeyi öğrenmeli. Duymakla yetinmeyip içtenlikle dinlemeli. Rüzgârın sesini, yaprakların hışırtısını ve kuşların cıvıltısını dinlemeli. Sözcüklerin tınısını ve yüzlere yansıyan tüm duyguların çığlığını dinlemeli. Acının yürek burkan haykırışını ve kederin küskün fısıltısını dinlemeli. Çocukların sokaklardan eksilmiş çığlıklarını dinlemeli. Doğanın eşsiz melodisini bastıran kalabalıkların gürültüsü nasıldır bir daha dinlemeli. Gözlerden ruha bir yolculuk tadında dinlemeli.
İnsan dinledikçe varoluşun sesini, kendinde kendini bulur. Ruhunun sesini dinlemedikçe insan, duyulur olmaz yaşamın muhteşem hakikati. Dışarıda olan gürültüye kulak kapamadıkça duyamaz insan ruhunun muhabbetini. Kendinden kaçan, hiç samimi olabilir mi başkalarına. Önce kendiyle buluşmalı ki insan, ruhunun sesini dinleyebilsin. Önce kendi gerçeğini kendinden duymalı ki… Kendini koşulsuz sevebilsin. Önce kendini sevmeli ki insan. Tüm canlılarıyla yaşama dost olabilsin ve yaşamı hissetsin.
Önce kendine dost olmakla başlar, gayrısına dostluk muhabbeti. Kendine dost olamayan varamaz dinlemenin hazzına. Dinlemekle inşa edilir kalpten kalbe nice dostluklar.
Gönüller arzu eder. Kalemler doyasıya konuşur. Satırlar coşkuyla dile gelir. Dinlemek isteyen gönüller ile nice satırlarla söyleşir niceleri. Dinlemek isteyen gönüllere, muhabbet her yerde bizimledir. Sevgiyle söyleşsin kalplerimiz ve dinleyelim samimiyetle birbirimizi.
Yeter ki sen, ruhunla dinle ve hisset yaşamın muhteşem nefesini.