Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Sana Güven(m)iyorum

Sana Güvenmiyorum

Sana elbette hiç güvenmiyorum. Sen nasıl oluyor da kendine bu kadar güvenebiliyorsun ki?

Bir kere ağzından çıkan sözü kulağın duymuyor. İnsanın hafızasıyla dalga geçer gibi dün söylediğini bugün unutuyorsun. Söylediklerinin ne anlamlara gelebileceğini hiç tartmıyorsun bile. Ne gerçekte sözün değerinin ne de kendi sözündeki ederin farkındasın. Bir yandan sözünle yaratırken diğer yandan yaratıklarınla savaştasın. Sözlerinle yanı başındakini yaralamaktan sakınmazken el âlemin sözleriyle her an yoldan çıkmaya teşnesin. Söz büyüdür ve sen kendi sözlerinle çoktan büyülenmiş ve gerçeklikten kopmuş haldesin. Hâl böyleyken hangi sözüne, nasıl güveneyim?

Cahilsin. Her şeyi halletmiş, çözmüş gibi yaşıyorsun. Ama hala kıçın açıkta geziyorsun. Her tuttuğun elinde kalırken sen hâlâ âleme akıl veriyorsun. Geldiğin noktayı, gelmiş olabileceğin kim bilir hangi nokta ile karıştırıyorsun. Gafilsin; olanca sefaletinle hâlâ ona buna caka satmaya kalkıyor, hatta ayar veriyorsun. Nasıl göründüğünü gerçekte kim olduğundan çok daha fazla umursuyorsun. Bir kırıcısın bir kırılgan. Bir cimrisin bir savurgan. Bir öylesin bir böyle. Kafanda binbir türlü hesap, dolap beygiri gibi dönüp duruyorsun. Sen sahiden de sen misin? Bu kadar kayıp iken kim sana nasıl güvensin?

Ne yerken yediğinin ne bir iş tutarken tuttuğun işin farkındasın. Aceleyle tıkınıyorsun, telaşla bir yerlere yetişmeye çabalıyorsun. Sindiremediğin hayat kursağında, bitirilmemiş yüzlerce iş kucağında, üç gün sonra öleceksin. Attığın adım bile senin değil. Nereye gittiğini bilmiyorsun. Ama sorsam, saatlerce anlatırsın – ya bir gün nasıl oldurtacağını ya da kimin, neyin, nasıl olup da sana bir türlü oldurtmadığını… Bedeninin hiç farkında değilsin. O el, kol, ayak ne yapıyor ne istiyor ne söylüyor; o dil neyi dışa vuruyor, o göz nereye ve niye bakıyor? Hiç bilmeden ama hâlâ büyük iddialar ile yaşıyorsun. Hangi iddiana, ne diye güveneyim?

Sana Güveniyorum

Sana elbette çok güveniyorum. Sen nasıl oluyor da kendine bir türlü güvenemiyorsun ki?

Bir kere ne zaman yoldan çıkarsan çık, bir şekilde yine bir yol bulabilirsin. Hep öyle olmadı mı? Zekân ile hangi çıkışı yok gibi görünen tuzaklar kurarsan kur kendine aynı zekâ seni hep kurtarmadı mı? Nasıl bir çile yaratırsan yarat, yaratan sensin. O halde kim bilir, başka daha neler yaratabilirsin. Misal yüz kere unuttuğun şeyi ve değerini yüz bir kere hatırlayabilirsin. Anladığını sandığın şeyi, aslında hiç anlamamış olduğunu anlayabilirsin. Açık, dürüst, samimi, nazik ve gerçek olmayı yeniden ve dilediğin kadar deneyebilirsin. Dün göremediğin inceliği, bugün süzebilirsin. Olmadı – yarın sepete mi girdi? Yarınlar sınırsız bir olasılık olarak dilediğince var olmak ve dilediğini var etmek için senin emrinde değil mi?

O halde öğrenebilirsin. Gerçekte neyin değerli olduğunu keşfedebilirsin. Kırıp döktüklerini de kırılmışlarını da toparlayabilir, tekrar kucaklayabilirsin. Aceleyi, telaşı bırakıp gerçek ihtiyaçlarını gözetebilirsin. Cömertliğini, iyiliğini, dengeyi ve zarafeti; aslında kendinde kendini, yeniden hatırlayarak tüm sınırlarının ötesine erişebilirsin. Demlenebilir, kıvamını, tadını bulabilirsin. Yeni ve anlamlı sözlerle, yeni dünyalar kurabilirsin. Her neyi nerede ve nasıl kaybettiysen onu yine orada seni beklerken bulabilirsin.

En nihayetinde zamanın geldiğinde lazım olmayanı ve tüm iddiayı zarafetle bırakabilir, sükûnetle ait olduğun yerde durabilirsin. Yeter ki güvenilmez olana boş umutlar bağlama ve arkan dağ gibi sağlam iken şüpheye, tereddüde kapılma.

Exit mobile version