Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Her Şey Enerjidir

“Her şey enerjidir ve her şey yalnızca bundan ibarettir. Sahip olmayı istediğiniz gerçekliğin frekansına uyumlandığınızda artık yapacak bir şey yoktur o gerçeklik size ait olur. Bundan başka bir yol yoktur. Bu felsefe değildir. Bu fiziktir.”

Albert Einstein

Enerji; evrende var olan ve bazen ısı, ışık, ses vb… şekillerde ortaya çıkan bir çeşit güçtür. Evrende görünen ya da görünmeyen her şey enerjilerden oluşur ve bu enerjiler titreşimlerini kabalaştırdığında ise maddeleşirler. Böylece bizim görebileceğimiz hale gelirler. Fakat göremediğimiz ama hissedebildiğimiz enerjiler de vardır; mesela sevgi bir histir ama aynı zamanda enerjidir. Aynı şekilde bizim duyamadığımız fakat hayvanların duyabildiği frekanstaki sesler… Her şey 5 duyu algımıza girmeyebilir fakat bu durum, onların var olduğu gerçeğini değiştirmez.

Eskiden, her şey enerjilerden oluşuyor deseydik; delilikle suçlanırdık. Ama artık kuantum fiziği ile maddenin en küçük yapıtaşının atom değil; enerji olduğunun farkına varıldı. Çünkü atomun çekirdeğinin, kuark adı verilen küçük yapılardan oluştuğunu ve bu yapıların ise enerji ile titreştikleri keşfedildi. Maddenin içinde enerji ile titreşen yapılar var ise, insanın vücudunda neden olmasın?

İşte insan vücudunda da mitokondriler tıpkı kuarklar gibi, bedenin en küçük birimi olan hücrelerde yer alan ve enerjileri alıp, onları gerekli organlara ileten hücre organelleridir. Yani bedenimiz de enerji ile çalışıyor. Mesela hiç güneş görmesek ve onun enerjisini almasak, ruhsal anlamda  depresif, sinirli bir duruma gelebiliriz.

Peki bu enerjileri vücudumuza direkt olarak mı alırız?

Enerjiler, insanın enerji alanı ya da halk arasında aura diye tabir edilen, tamamen süptil bir enerji beden aracılığıyla alınır.  Spiritüalizm, Kabala, Teozofi ve Parapsikolojiye göre ruhumuz, hayat deneyimlerini perispri(ruh ve beden bağlantısını sağlayan yarı maddî bir bağ) denilen bir bağ ile enerji bedenimize, enerji bedenimiz ise fiziksel bedenimize iletir.

Nedir bu enerji bedeni?

Enerji bedeni (aura) ruh, zihin ve fiziki beden arasında bağlantıyı sağlayan ve insan yaşamıyla yakından ilişkili olan evrensel enerjinin bir çeşit dışavurumudur. Aura, fiziksel bedeni kuşatan ve fiziksel bedene nüfuz eden ışık bedeni olarak tarif edilebilir ve her aura kendi karakteristik radyasyonunu yayabilir. Aura aynı zamanda bedenimizi saran zar gibidir. Hem bizi korur hem de bir çeşit iletkenlik görevi yapar. Her bir kişinin aurası tıpkı parmak izi gibi farklı boyutlarda, renklerde olabilmektedir.

Enerji bedeni (aura) rahatsızlanabilir mi?

Tıpkı bedenimiz gibi enerji bedenimiz de rahatsızlanabilir. Bu rahatsızlıklar kendini ruhsal ve fiziksel anlamda enerji blokajı olarak gösterir. Sağlıklı bir insan enerjiyi tepe noktasından alarak, kolları ve ayaklarından toprağa doğru akıtır. Fakat enerji blokajları bu akışı kesebilir ya da yönünü değiştirebilir. Bunun sonucunda da kişi, kendini halsiz, yorgun, mutsuz, öfkeli, hasta vb… hissedebilir.

Enerjiler öncelikle yaşadığımız hayat deneyimlerimizle düşünce, tutum ya da inanç kalıplarımıza sonra duygularımıza; ardından ise psikosomatik acı ya da ağrı haline dönüşür. Örneğin; Aldatılma deneyimini yaşayan birinin bu deneyim sonrası ‘’Herkes aldatır’’ ya da ‘’Aldatılmak kaderdir.’’ şeklinde düşünce, tutum ya da inanç kalıbı geliştirmesine ve ardından güvensizlik duygusu yaşamasına ve bir süre sonra da sürekli göğüs ağrıları çekmesi bunlardan biridir.

Kendinize muhtemelen sayısız kere aşağıdaki soruları sormuşsunuzdur:

‘’Bunu yine yaptığıma inanamıyorum.’’

‘’Bu zararlı yiyeceği neden yine yedim ki.’’

‘’Neden hep parasız kalıyorum.’’

‘’Bütün kötü şeyler neden beni bulur.’’

‘’Sigara içmek istemiyorum ama yine içiyorum.’’

“İlişkilerimde neden mutluluğu bulamıyorum.”

Bu tip kalıplaşmış cümlelerin temelinde olumsuz duygular vardır. Olumsuz duyguların temelinde ise travmatik deneyimler. İşte bu olumsuz duygular enerji bedenindeki blokajların göstergesidir ve kendimizi kötü hissetmemize yol açarlar. Bir nevi zincirleme reaksiyon gibidir.

Danışanların çoğu, ‘’Neden bu kadar öfkelisin veya neden bu kadar üzgünsün?’’ gibi sorulara genelde hayatı ya da bir başkasını suçlayarak cevap verme eğilimi içindedirler. Yani onlara göre her şeyin sorumlusu hayattır, bir başkasıdır ya da fatalist(kaderci)insanlara göre ise Yaratıcı’dır. Yaratıcı böyle istemiştir!

Ama aslında bütün bunların sorumlusu  kendileri ve düşünceleridir!

‘’Daha çok param olsa, daha çok mutlu olurdum.’’ ya da ‘’Daha güzel  olsam bunlar başıma gelmezdi’’ gibi ifadeler sadece bir tür savunma  mekanizmasıdır. Çok daha fazla paranız olsa bu sefer başka  mutsuzluklarınız çıkabilir.  Bu durumda öncelikle düşünce tarzınızı ve kalıplarınızı değiştirmeniz, stres seviyenizi düşürmeniz ve olumsuz kalıpları tekrarlamaktan kaçınmanız gereklidir. Bunun için de davranışınızın altındaki duyguyu bulup, onun yarattığı enerjiyi dönüştürmeniz gereklidir. Yoksa hiçbir olumlama, tıbbi ya da psikolojik tedavi işe yaramayacaktır. Çünkü siz bu enerji gerçekliğinde yaşamaya başlarsınız. Ne kadar öfke duygusundan kurtulmak isteseniz de, öfkeli olmanıza sebep olan blokajı dönüştürmeden bu duygudan ve onun getirdiği gerçeklikten kurtulamazsınız.

Ünlü metafizik öğretmeni ve şifacı Louise L. Hay  “Hayatımızdaki tüm deneyimler gibi, hastalıklarımızı da kendi düşünce kalıplarımızla yaratırız. Ulaştığımız her sonucun temelinde ve gelişiminde bir düşünce kalıbı yatar.” Demiştir. Çok doğru! Eğer içinizde öfke duygusu varsa bunu gittiğiniz her yere götüreceksiniz demektir. Ta ki siz durumun farkına varıp, değişmek isteyinceye kadar.

 

 

Exit mobile version