Sonsuz bir mutluluk mümkün mü? Cehalet mutluluksa, belki de cahil kalmak lazım sonsuza kadar! Gerçi, bilmek ve bilgelik aynı şey değil. Mutludur belki bilge kişi de! Yaşam amacımız mutlu olmaksa, her türlü olumsuz durumdan uzak mı durmak gerekir? İnsan istemezse hiçbir şey onu mutlu ya da mutsuz edemez, öyle değil mi? Fakat bu, günden güne kötüye giden dünya karşısında mutlu olmak nasıl mümkün olabilir?
Dışarıda gördüğüm her şey içimin bir tezahürü ve dünya, ben bu halde olduğum için böyle. Bu beden çürüyene kadar da bir şeylerin güzelleştiğini göremeyeceğim belki de! Böyle gelmiş böyle gider, diyerek her şeyden, tüm olasılıklardan vazgeçmek akıl karı görünmüyor. Tüm insanlığı aynı bilinç seviyesine getirip, herkesin mutlu olmasını sağlamaya çalışmanın da olmadığı gibi! Ölümün bir son olmadığını kabullenmekle başlamalı belki de! Dışarıdaki her şey benim algılayışım doğrultusunda şekilleniyorsa, dünyayı ve hayatı algılama şeklimi değiştirirsem, her şey de değişir mi benimle birlikte?
Peki, gerek var mı? Olan hiçbir şey sıradan değildir ve tesadüf diye bir şey yoktur. Hazır olduğun, hak ettiğin sana gelir. Bu durumda kişinin dönüp kendine bakması gerekir, mutlu olmaya hazır mıyım, diye! İnsan acılara, yokluğa ve mutsuzluğa o kadar fazla odaklanıyor ki, esas varlık amacını unutuyor, algısı her zaman kapalı oluyor.
Halüsinojen maddeler algılarımızı daha özgür kullanmamızı ve öğrenilmiş algı kalıplarıyla göremediğimiz şeyleri görmemizi sağlıyor olabilir mi? Belki de insan, görmeyi bilmediği için, düşünce ve oluşun klasik kalıpları içinde sıkışıp kaldığından mutlu olmayı beceremiyordur. Görmeyi bilmek, dediğimiz zaman da klasik bir görme eylemi algılanmamalıdır. Zira gözlerin kendisi bile insanı aldatma üzerine kuruludur ve sadece gözlerle görmek hiçbir işe yaramaz. Görmeyi öğrenmek lazım o halde.
Herkes bakar ama göremez! Nasıl bakarsan öyle görürsün, derler ama görmek için gözlere ihtiyacımız olmadığından kimse bahsetmez. Şeyleri oldukları gibi kabul etmeyi öğrenebilirsek, mutluluğa giden yolda ilk adımı atmış oluruz. Tabii hemen ardından da mutluluğun, varılacak bir liman değil, bizi taşıyan bir araç olduğunu idrak etmek gerekiyor.