Ruhsal çalışmalara neredeyse kendini adadın. Belki yıllardır kitaplar okuyor, eğitim üstüne eğitim alıyorsun. Belki anlı şanlı üstatlarla çalışıyor, inzivalara gidiyor, kamplara katılıyorsun. Ama yine de arayışın seni o umduğun sükuta bir türlü taşıyamıyor. Şöyle meditasyona oturup da yoğun düşüncelerin ötesine geçemiyor, kendi içinde derinleşmenin hazzını tadamıyorsun hâlâ. Zihnin sakinleşmedi. Bedenin iyileşmedi. Enerjin yükselmedi… İşin kötüsü hâlâ hayatında, işinde, ilişkilerinde zorlanıyor ve kendini zorluyorsun.
Eğer üç aşağı beş yukarı buna benzer ise, muhtemelen adına Yalan Dünya, samsara, rüya filan denilen bu Dünyadan sıtkın sıyrıldı ve aslında sadece kolay yoldan sıvışmak niyetindesin. Zira bu Dünya, bu bitmeyen rüya çok zor geliyor sana.
Annenle babanla ya da onların içinde, sende yaşayan enerjileriyle baş etmek, kimi zaman eşine, patronuna, arkadaşına, hatta evladına ve onların anlayışsızlıklarına ses çıkarmadan katlanmak ya da hep kendini anlatmak zorunda kalmak ve hiç anlaşılamamak, sevgi ummak ama dilediğince sevilememenin acısını taşımak, haklarının ve sınırlarının görmezden gelinmesine, çiğnenmesine ses çıkaramamak ya da çıkarsan da durumu değiştirememek, ne kadar çalışsan çabalasan, zorlasan da fasit dairelerin dışına çıkamamak, kendini bir işe, bir ilişkiye, bir insana, bir şehirde ve belli bir düzende, belki bu ülkede ve bu ülkenin koşullarında yaşamaya mecbur hissetmek, çaresiz hissetmek, öfkeli hissetmek, bazen küsmek ve hiç kimsenin umurunda olmamak… Hayat birçok açıdan epeyce zorlayıcı olabiliyor ve kestirme bir yol ne de iyi olurdu.
Üzgünüm ama, bu Dünyaya ondan kaçmaya gelmedin. Bu Dünyaya belki onu sevmeye ve ondan tat almaya geldin. Bu Dünyaya fark etmeye, öğrenmeye ve büyümeye geldin. Bu Dünyaya belki bu Dünyanın malı olmadan ve bu Dünyayı kendine mal edinmeden bir görüp geçmeye geldin. Bu Dünyaya belki Tanrısallığını idrak etmeye, yaşamaya ve bunun için şükretmeye geldin. Bu Dünyaya belki Tanrıyı anlamaya ve sevmeye geldin. Bu Dünyaya belki kalbini açmaya ve her ne ile karşılaşmışsan onu kalbine almaya geldin. Bu Dünyaya belki layığınca yaşayıp gönül ferahlığı içinde ölmeye geldin. Bu Dünyaya, kendini görmeye, bilmeye, sevmeye geldin… Bu Dünya sana hepsi için bir yuva olmaktan başkasını vermiyor. Bu Dünyaya, ona kahretmeye, onu kötülemeye, onu ötelemeye ve ondan kaçmaya gelmedin.
O yüzden hiç ölmeyecekmiş gibi bu Dünya için çalış evvela. Bu Dünya için çalışmak, Dünya ile meselelerini halletmek; ihtiyaçlarını gidermek, hakkın olandan yana payını almak, yapılmayı hak edenlerini yapmak, söylenmeyi bekleyenlerini söylemek, halledilmesi gerekenleri hale yola koymak, iç sızılarını dindirmek, dış kavgalarını sulha erdirmek demek. Bu Dünya için çalışmak, tüm bunlar için Dünyaya teşekkürünü sunmak, varlığınla ve yolculuğunla onu onurlandırmak, şenlendirmek; şarkını söylemek, eserini bırakmak ve eğer mümkünse bu Dünyada iken Dünyanın olan her şey ile helalleşmek, kucaklaşmak ve Dünyaya ait olanı Dünyada bırakabilecek bir idrake erişmek, böylelikle ölmeden evvel ölmek demektir. Yarın ölecekmiş gibi öbür Dünya için çalışmak ta zaten bundan ötede değildir. Zira sen ne bu Dünyadasın ne de bir gün öbür Dünyada olacaksın. Sen tüm Dünyalarınsın ve sen hiçbir Dünyaya sığmayansın.
Son söz: Dünyadan kaçma, içinde kal. Ne zamana kadar mı? “Zaman”, bir mesele olmaktan çıkıncaya kadar.