Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Cumhuriyet ne demek?

Yuvanda, kendini en güvende hissettiğin uykunun arasındasın. Başının altında memleket yastığı, üzerinde cumhuriyet yorganı… Kocaman, el emeği göz nuru, sıcacık bir yorgan… Hem de “Patchwork” yani üzerinde onlarca farklı deseni, dokuyu yanyana barındıran yorgan. Farklı desenleri, farklı dokuları ve farklı renkleri sağlam sevgi ipliğiyle birleştirilmiş. Ana kucağı gibi şefkatli bir yorgan. Sapasağlam, capcanlı ve hepimizi ayırmadan barındıran yorgan…

Nasıl olsa her zaman olduğu gibi güneş doğacak diye yattığın tatlı uykundasın değil mi? Üzerinde çok güvendiğin yorganın da var. Zihnin bir anda umursamadığın gerçekliğe uyanıveriyor… Ama o da ne? Üzerinde bir karartı… Acaba ne kadardır buradalar? Cumhuriyet yorganını sağdan soldan çekiştirenler gölgeler var… Yırtılmaya başlamış bile yorgan. Desenler, renkler kan revan içinde… Sevgi dolu iplikler lime lime sağa sola saçılmış… Son darbe sıradaki memleket yastığın ise yüzüne kapatılıyor. Konuşamıyorsun… Konuşmak yasak… Bağırsan da zaten duyan olmuyor…


Nefes almak bile çok güç…
Karabasan tüm ağırlığıyla üzerine çöküyor… Kalbin kaybettiği desenlerle ve parçalanan yorganınla yanıp tutuşuyor… Zihnin susmuyor…. Olanca gücünle bağırıyorsun…
“Sesimi duyan var mı?”
Kesif bir sessizlik…
Ve en sonunda yorgan dile geliyor…
“Sen onların sesini duydun mu?”
“Ne demek istiyorsun?”
“Desenlerim, renklerim kan revan içindeyken. Komşunun uykuları bu karabasanla bölünürken sen onları duydun mu? ”
“Evet duydum. Ama ne yapabilirdim ki?”
“Öyleyse şimdi niye bağırıyorsun? Kendi uykun bölündü diye mi? Seni de susturdular diye mi? Yıllarca bağıranları umursamadın, umursamadınız… Şimdi seni diğer desenlerden özel kılan ne? Düşüncelerin mi? Irkın mı? dinin mi? Oysa ki ben hepinizi kucaklamıştım. Ancak siz bana sahip çıkamadınız… Önce komşuna geldiler, sonra dostuna, en son kardeşine gelmişlerdi… Yine susmuştun. Ve şimdi de sana geldiler…”
“Özür dilerim. Ben bu kadar ciddi olduğunu düşünmemiştim. Her karabasanın bir sonu olduğunu düşünmüştüm…”
“Aslında durum hep bu kadar ciddiydi… İnsanları konuşamaz ve hatta nefes alamaz hale getiren güç hep bu kadar ciddiydi… Ancak siz değildiniz… Sevgiyle dikilen dikişlerimin arasına nefret girmesine izin vermeseydiniz asla sökülemezdi Cumhuriyet yorganınız… Beni üzerinizden hiç kimse alamazdı. Siz Cumhuriyet’in çocukları; Bana ne kadar sahip çıktınız? Benim sizleri ısıttığım kadar veya benim sizleri özgürleştirdiğim kadar sahiplendiniz mi beni?”
“Hayır sahiplenmedik… Sahiplenemedik… Çünkü biz aramızdaki bağın farkında bile değildik. Unuttuk… Veya unutturulduk. Birbirimizi kayıtsız şartsız sevebilmeyi unuttuk… Kalpten kalbe bağlanan saydam sevgi ipliklerini unuttuk… Ve aramızdaki dikişler sökülürken çok canımız yanadı. Kanadık, ağladık… Ama yine birlikteliğin kıymetini anlamadık…”
“Eğer artık sakinleştiysen söyleyeyim şimdilik gittiler… Bu akşamı da kurtardın. Ancak siz beni paramparça bırakırsanız sizi karabasanlardan ne kadar daha koruyabilirim? Yarın yine gelecekler. Hem de öyle bir gelecekler ki gözlerinizi kör eden karanlık heryeri kaplayacak. Sizleri koruyacak olan yine benim. Bu halimle bile sizleri koruyabilirim.”
“Ne yapmalıyız peki? Yani seni ve herşeyi nasıl düzeltebiliriz?”
“Sizler küçük ipek böcekleri olun yeter… Misyonunuz sahiplenmek, sevmek ve üretmek olsun. Misyonunuza bağlı üretittiğiniz sevgi iplikleri sizleri yine birbirinize bağlar. Ancak sevgi gerçekten tüm yaralarınızı sarabilir…”
Cumhuriyet neydi peki?
Cumhuriyet; isterseniz sizi saran bir yorgan olur, dilerseniz küçücük çocuklarınızın dudaklarından dökülen bir özgürlük şarkısı… Tarifi ne olursa olsun hammaddesi sevgiyle bağlılık olan ancak zihinlerinizi özgürleştirendir Cumhuriyet…

Veya yalnızca çocukların söylediği Cumhuriyet marşında olduğu gibidir :

Cumhuriyet; Hürriyet demek
Cumhuriyet, özgürce yaşamak
Uygarlığa, çağdaşlığa,
Durmadan,yılmadan koşmak demek
Cumhuriyet mutluluk demek,
Cumhuriyet; kolkola yürümek
Uygarlığa, çağdaşlığa
Durmadan yılmadan koşmak demek…

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.

Exit mobile version