Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Masumiyete Tekrar Bağlanmak

Şifa alan hastalık ya da sakatlık değil, kişinin kendisidir.

Eric Pearl’in eğitim seminerine katıldığımda günlük tutmuşum. Bu günlüğüme yazmışım bu sözleri. 2012’den beri bu günlük elime geçmemişti, bugün geçti.

O vakitler bir türlü şifanın ne olduğunu anlayamazdım. Hastalığın şifalanmasını isterdim hep hastalarımda… Bilmezdim ki o yıllarda. İnsanın sadece et ve kemikten ibaret olmadığını…
İnsan=Beden-ruh-duygular-zihin demek.
Bu ne demek?
Bazen şifa kişinin ruhuna akar, ruhu rahatlayınca
Rahatsızlığı rahatlar
Zihni sakinleşir
Duygulardan özgürleşir
Ve bir bakmışsın iyileşmeler oluvermiş.
Bazen de insan, o hastalıktan birçok şey öğrenecektir, direndiği değişimleri gerçekleştirecek
Ve Ol’ana teslim olacaktır.

Sonsuz Zeka’nın işine karışılmaz.
O bilir neyin nasıl şifalanacağını.
Ve bu hastalık ile olan değişimlerden sonra, belki diğer boyuta beden toprağından arınarak geçiş yapacak.
Ve bu da şifa değil midir?

Şifanın gerçek doğasına değinecek olursak, bu konuda Dr. Eric Pearl’ün Tekrar Bağlantı kitabından birkaç alıntı ile yazıma devam ediyorum.
“Çoğu kişi şifa dendiği zaman, bir hastalık ya da yaralanmadan dolayı sıkıntı çekilmesine ve iyileşmesine odaklanırlar. Neye göre iyileşme?
Geçmişte olduklarından daha iyi olmak mı?
Başka birinden daha iyi olmak mı?
“İyileşme” şifayı tanımlamak için çok sınırlıdır.
Şifa, genellikle düşündüğümüz haliyle, belirtilerin, hastalıkların, sakatlıkların ve diğer fark edilen engellerin ortadan kaldırılması ve tam işlevine kavuşturulmasıdır.
Şifa aynı zamanda insanın ruhsal bütünlüğünün yeniden sağlanmasıdır.
Aslında şifa şudur.

Bizi evrenin mükemmeliyetinden ayırmış olan blok ya da müdahalelerin serbest bırakılması ya da kaldırılmasıdır. Şifa evrimimizle ilgilidir. DNA’mızın yeniden yapılandırılmasını ve evrene yeni bir seviyede tekrar bağlanmamızı sağlar.
Neden tekrar bağlantı? Bu var oluş düzeyine kısıtlamalarla geliriz. İnsanlık bütün olarak, uzun zaman önce bizi kendi bedenimizle uyumlandıran enerji hatlarından, çevremizdeki enerji alanlarımızdan, gezegenimizin anahtar hatlarından ve böylece tüm evrenin enerji ağından kopmuştu.
Önceden hep tarihteki bütün kültürler çok çağlar önce savaş yok, hastalık yok, sakatlıklar yok, bunun üzerine hikayeler çok anlatılırdı. Sonra bir tür düşüş oldu bizi sevgi ve mutlulukla bağlayan güçlerden koptuk.
İşte tekrar bağlantı süreci bizi asıl anılarımıza, bu altın çağa geri götürür. Ve bizleri tüm yaşamla bağlantıda olduğumuzun derin anlayışına bağlar.

Demek ki şifa sadece bedene değil
Ruha, zihne, duygulardan özgürleşmeye de deniliyor.
Özgürlük deyince de ruhun özgürlüğünü kastediyorum tabii ki.
Duygulardan özgürleşen ruh, zaten bedeni de zihni de şifalandırır.
Ruh da O’na bağlı olunca
Birlikte Ol’an olur.
Şifa kendiliğinden gerçekleşir.
Sen görsen de görmesen de şifa akar.
Görmek isteyen egondur.
İspat ister bazen ispate gerek kalmaz.
Bundan sanırım, beklentisiz çocuk gibi, saf enerji de olmak gerek derdi Dr. Eric Pearl… Bunu da anlamazdım o vakitler. Şimdi her şeyi yenice idrak ediyorum. Meğer önce kendimin şifalanması gerekmiş.
İçimdeki çocuğun yaralarını sarmak gerekiyormuş ki 2009’dan beri bunun için kendime emek veriyorum.

Onu sevmek, ona şefkatle yaklaşmak gerekiyormuş.
Benden bana Sevgi vermek, almak buymuş.
Ve o çocuğun annesi, babası hiç yanında değilken
Onun annesi babası yine kendimden kendime olmak demekmiş.
Çünkü almış olduğum konuşma terapisi sonunda da defterime şu sözleri yazdırmıştı terapistim.

“O Çocuk Gülay’ın artık anne babaya ihtiyacı yok
Onun annesi de babası da sensin”
Bunu da idrak edememişim o yıllarda.
Şimdilerde artık hissediyor ve biliyorum ki;
İçimde kendimden, kendimi doğurttuğum o çocuğa
Var olana, öze, ruha bağlanmak demekmiş
Yani yeniden O’nu anımsamak için
Masum çocukluğumun cennetine yeniden girmek gerekiyormuş.
O cennete girmeden, kendine kavuşmadan, kendinin kim olduğunu idrak etmeden
Yaradan’ı hissetmek, O’na kavuşmak da yokmuş.
Geçmiş ben, geçmiş sen yok olmadan
Yeniyi yaratmak da mümkün değilmiş.
Hal böyle iken, o vakitlerde, 2012 yılında katılmış olduğum Reconnection (Tekrar Bağlantı) eğitim seminerinden, yeterli derecede bir şey anlamamıştım.Heyecanlıydım. İlk kez bir şifa seminerine katılıyordum.
O çocuk yüreğimdi bu heyacanlanan.
Ondan birçok şeyi anlamadan geçmişim.
Bunca yıl sonra anladım, fark ettim
Tekrar Bağlantının ne olduğunu.
Öz’üne tekrar bağlanmakmış
O’na kavuşmakmış
Saf çocuk enerjisine ulaşabilmekle bu mümkünmüş.
Ben de hiç çocukluğunu yaşamamış ve çocukluğuma ait olumlu anları anımsamayan biriyken bu çocukluğumun en masum hallerini anımsamak, yeniden onu hissetmek, bana evren tarafından verilen en güzel hediyeymiş. Bunu da yıllar sonra idrak edebildim.

Sen çocukluğunu yaşamadın, sana yeniden bunu yaşatacağım, doğ kendinden kendine demiş bana o güzel Evrenin Yaratıcısı.

Bundan daha büyük bir hediye olabilir mi?
Hayır olamaz diyor kalbim tam şu anda.
Belki bunun ne demek olduğunu tam olarak anlatamıyorum, yaşadığım hisleri anlatmaya kelimeler yeterli gelmiyor bana. Yaşamak hissetmek gerekiyor bazı şeyleri.
Olsun elimden geldiğince anlatacağım ki başka insanlara da belki rehber olur.
Neyse döneyim tekrar şifa olayına.

Geçmiş yıllarda gerek yurt dışında gerekse yurt içinde katılmış olduğum seminerlerde, almış olduğum enerji seanslarında bana;
“Sen şifacısın, boşa hemşire değilsin” derlerdi.
“Hadi ya, ben kim, şifacılık kim? “ derdim.
İyi ki öyle demişim, iyi ki hiç görmemişim kendimi o yıllarda.
Şimdilerde tabii ki görüyorum varlığımı.
Ruhumu
Geçmişin duygularından özgürleşince bu mümkün oldu.
İyi ki kibirden uzak, O’na yakın olmuşum.
Şifayı veren benim derdi sevgili egom ki bunu da yıllar sonra idrak edebildim.
O vakitler bilmiyordum.

Şifa Sonsuz Ol’andan, Kaynaktan geliyordu.
Bense sadece olana teslim olmaktaydım.
Benim dışımda şifalar gerçekleşiyordu.
Aracıydım olana, müdahale eden değil.

Tevekkeli Eric hep eğitimlerde;
“Siz aradan çıkın(egonuz) çocuk gibi olun, saf beklentisiz.
Ve Şifa Sonsuz Kaynak’tan akar, nereye gideceğini bilir”derdi.
Ne kadar haklıymış.
Yenice idraktayım şükürler olsun.
Hastalarımda görmeye başlamıştım yaralar, yanıklar hızlıca iyileşiyordu.
Sevgiyle, farkındalık içinde pansumanları, işimi yapmaya başladığımdan sonra bu iyileşmeler daha çok olmaya başladı.
Aslında ben de hastalarımla beraber şifalanıyordum.
O çocukların güzel enerjileri, benim içimdeki çocuğa iyi geliyordu.
Hiç hissetmediğim o yaralı çocukluğumun duyguları geçmemişti.
Derler ya çocukluk asla büyümez ve izleri kaybolmaz diye.
Kesinlikle katılıyorum bu sözlere.
Anne ve babasından koparılan o çocuk Gülay’ın acı dolu duyguları
O yıllarda kalmıştı.
Onu oralardan çıkarmak hiç kolay değildi.
O geçmişin alevli duygularına girip, onu saplanıp kaldığı cehennemden çıkarmak içindi tüm uğraşlarım, emeklerim.

İlk o çocuğun, mutluluğunu hissettiğimde 2015 yılıydı.
O duygunun mutluluk olduğunu bile bilmiyordum.
Sormuştu terapi aldığım kişi
“Gülay bu duygunun adı nedir?” Diye.
“Bilmiyorum, ayaklarım yerde değil sanki” demiştim.
Küçücük bir çocuk gibiydim(bilinçaltımda öyleydim yeniden dünyaya gözlerimi açıyordum)
“Ayakların nerede Gülay?” demişti..
Heyecandan kıpır kıpırdım.
Ayaklarım sanki yere basmıyor diyordum ısrarla.

Ve en sonunda sevgili psikiyatrist can insanım dayanamadı.
“Gülaycığım biz buna bulutların üstünde olmak deriz.
Yani mutluluk bunun adı
İlk kez içten gelen o yaralı çocuğunun neşesi, sebepsizce gelen mutluluğu” demişti.
Gözlerim dolmuştu, anlayamamıştım yine o vakitler…
Hatta yakama “Mutluluk” yazıp toplu iğne ile tutturmuş ve resim çekmişti.
Şaşkındım.
O resmi yazımın altında göreceksiniz.
Seni tanıyan dostlarına email at ve ilk kez gerçek mutluluğu hissettiğini yaz demişti.

Ah o emailleri yazmak nasıl zor gelmişti birkaç dostuma.
Ne yani şimdiye kadar mutlu değil miydin?
Bu ne demek diyecekler yazamam demiştim.

Sen yaz demişti bu güzel insan, onlar senin ruh dostların anlarlar senin ne demek istediğini.
Ve ben de çok zorlanarak yazmıştım.
O can arkadaşlarım bilirler o anlarımı.
Hele Handan dostum birebir şahittir o anlara.
Şimdi geriye bakıyorum da gerçekten bu mutluluk anı sebepsizdi.
Kendiliğinden çıkıvermişti, meğerse bilinçaltı dedikleri değişim dönüşümün ilk meyvesiymiş o günkü mutluluğum bunu da şimdi yazarken daha çok hissettim.

Ve yıllar sonra idrak etmek ne güzelmiş şükürler olsun.
Tüm keşkelerimi, iyi ki lere dönüştürdüğüm zaman, hayat bana gülümsemişti.
Ben de hayata neşe ile geri gülümsüyorum.
Sevgili okuyucularım işte hepimizin bir hayat hikayesi var.
Herkes kendi yaşadığını, kendi bilir.
Ben de kendi geçmiş hayat hikayemi, yeniden mutlulukla kaleme almaktan inanın çok mutluyum.
Huzurluyum.
Bu içsel huzur tüm mutlulukların üstünde bir huzur.
Huzur her an artık O’nun Huzurunda olmak demek benim için.
Burada .satırlarıma son veriyorken sizlere kalpten diyorum ki;

Lütfen içinizdeki çocuğun sesini hep duyun
Onu sevin, duygularını iyileştirin.
O çocuğun duygularını büyütün
O çocuğu büyütmeyin.
O çocuk size enerjiyi
Neşeyi, içtenliği ve birçok şeyi veren.
Ona iyi bakın.
O olgunlaşıp bilgeliğe adım atacak.
O bilge bir yetişkin olacak.
Hep o çocuk enerjisiyle büyüleyecek etrafını.
Ve Aşk’a kavuşacak.
Aşk ile hem hal olacak
Öz’den Öz’e akacak.
Benden demesi, kendinizi hep sorgulayın, ne istediğinizi, kim olduğunuzu hep sorgulayın.
Beş duyunuzun ötesine geçmek için çaba gösterin.
Biz beş duyu ile sınırlı değiliz.
Aşkın duyularla, hislerle aşın kendinizi.
Ruha bağlanın. O bilir yolu.
O size gösterir, rehberlik eder her daim.
Tabii ki yine yolda beraber yürüdüğünüz ruh yoldaşlarınız, yardımcılarınız da çok olur, olsun.
Bizler bu dünyaya büyümek, sevgi olduğumuzu yeniden anımsamak için gelen ruhlarız.
Beden toprağından zamanı geldiğinde çıkıp, ana vatanımıza geri döneceğiz.
Yolunuz hep açık olsun.
Şansınız, bahtınız güzel olsun
Sevgiyle kalın.
Aşk ile kalın.
Aşk, her daim benim için Yaradan’dır.
İlahi Aşk’a varmadan
Kendinden kendine bu Aşk’ı hissetmeden
Beşeri aşklara da varılmıyormuş.
Önce beşeri aşkı yaşa sonra ilahi Aşk derlerdi
Değilmiş. Ben deneyimledim.
Önce içimdeki Aşk’a kavuşmak istemiştim hep.
Sonrasın da her şeye aşk ile bakabiliyormuş insan.
Çok şükür bakabiliyorum artık.
Bunu da idrak ediyorum, ondandır ki yazmadan geçemedim.

Haydi sevgiyle kalın

Exit mobile version