Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Gecede bir uyku, iki anda kalmak, üç sen dört ben

Bazen gece geç saatlere kadar uyuyamazsın, iyi kötü anıların canlanır gözünde. Seni uyutmayan elbette her zaman kötü anıların değildir. Yüreğini yücelten, senden bilmediğin ve ruhunda her gün yeniden keşfettiğin benliğinden sızanlardır heyecanına sebep olanlar. Yükselen yüreğini heyecanla dolduran tüm o güzel anları birbir ziyaret ederken bir bakmışsın ziyaret uzamış ve sözler arasında, bakışlar üzerinde sabaha yürümüşsünüz.

Gecenin sessizliğinde demlenen yüreğin sesi daha bir koyu olur. Dinlemek için öyle kulaklarını dört açmana gerek kalmaz, ikisini açsanda fazlasıyla yeterlidir. Ne de olsa alt ve üst kattan gelen arada bir horlayan bazen de öksüren komşularının sesi dışında geceyi bölen başka katiller yoktur. Yüreğin yürür gecede, gelecekte, bildiğin ve bilmediğin her yerde. Gece gündüzün karanlık örtüsü, renklerin dinlendiği sığınak, ışıkların birbirine sıra sıra göz kırpıp naz yaptığı tapınak. Gecenin uyumayan kuşlarına baykuş, insanlarına düşünür, sabah uyananlarına düş’ürünü denir. Bilge baykuşların bunu bile bile seçmediği gibi insanlar da düşünür ya da düş ürünü olmayı bile bile seçmemiştir. Yaradan tarafından bizzat seçilip, kendini keşfetsin yüceltsin diye salınmışlardır hayata. Hadi gitte anla, çöz, eğlen, ağla, dinlen, öv, övül, kendi kendine dövün yine bana geri gel demiştir yaradan.

Bak bir geceden süzülen sözlerin derinliğine yürü yürü bitmez, gece uzun gibi gelir insana oysaki uyumadığın için bitmez, hele bir göz kırpa dur bak hemen sabah olur. Yeryüzü karanlık bir orman ışıklar ateş böceği. Her mevsimde olmazdı oysaki ateş böceği, bu da neyin benzetmesi? Benzetmeler tükenince şairin sözleri öksüz kalmasın, üşütmesinler diye giydiriyor işte kendince. Uyumaya çalışamazsın tıpkı birini sevmeye çalışamadığın gibi sevmeye çalışılmaz, seviyormuş gibi yapılmaz, ya seversin ya sevmezsin ortası yoktur aşkın. Ortası yoktur uykunun ya vardır ya yoktur. Ya oturur endişe, korku, heyecan, umut, özlem salıncağında sallanırsın ya gider uykuyu kendine sarar içersin. Olmadı başka uyku sistemlerini ziyaret edersin; tüm organlarını beyin ve kalbin dışında kıpırdatmadan ve sözde uyuşturmadan susturmaya, vücudu yatağa yapıştırmak suretiyle son şeklini şekilden şekile girerek almaya çalışırsın. Ve yeterince dikkatliysen ve uykuna dalmana ramak kaldıysa görürsün ki; her gün nereye dönersen dön en son alman gereken bir şekil vardır ona bilet kesmeden uykuya giremezsin.

Gece uyku sana gelmez sabah sen ondan gitmezsin. Kaçan kovalanır gibi birşey değil bu. Öyle olması gerektiği gibi bir şey.Hem neden bu kaçanlar kovalanır, eğer bir kovalayan olmazsa kaçan kim olur? Kovalayan dürtücü ise kaçan dürtülendir. Birinin olması için diğeri gereklidir. Kim geceden söz ederdi sabahı bilmeseydi? Ya hep gece olsaydı, güneşi görmeseydik. İşte yaşamın büyüsü burada dostlar, önce veriyor sonra özleyelim, canımız yine istesin diye geri alıyor. Özlemek de yokluktur. Varlık olsaydı hep kim takardı Özlem’eyi?

İnsan oğlu hep ulaştığının kıymet veremeyeni, ulaşamadığının özleyenidir. Nerede değilse orada mutlu olacakmış gibi gelir, gelmez, aslında değildir. Tüm bunlar başına hep an’da kalma özürlüsü olduğu için gelir. An’da kal bak gör hayat sana nasıl da sabahtan hissettiklerini akşam elinde paketlerle getirir. Sadece gözlemleyeceğin kadar an’da kalsan bile kötünün iyisi bir farkındalık elde edebilirsin. Nasıl mı? Evet nasıl mılarla öğreniyoruz değil mi? Örnek; diye başlayan ve devamı uzun uzun yazılan okul ödevlerimizde esasen okuduklarımızı bir slayt gösterisi gibi resmeden beynimizin çizdiği örnekler en iyi öğretenlerimizdi.En iyi bildiğime inandığım (ki içimde daha uzun bir sonsuzluk eşlik ediyor bu bilişlerime) kendimden söz edeyim o halde… Bir gece bir rüya gördüm uyanıp iyi anlam ifade eden kısımlarını kırpıp internetten okudum. Ve o gün rüyamda gördüğüm kişi ertesi gün yanıma geldi, rüyamda gördüklerimin anlamlarına benzeyen hayatımla ilgili bazı olumlu sözleri tekrar etti. Ona kendisini rüyamda gördüğümü bugün hayatımda bir takım süprizler gerçekleşeceğini tabiiki söylemedim. Büyüsü yani yaradan ile senin aranda ama rüya ama insanlar aracılığıyla gelen haberlerin büyüsü bozulmasın diye söylememeli, bir süre kendine saklamalısın kendini, özelini. Ve birkaç saat sonra arkadaşım ve rüyamın bildirdiği o süprizim kollarımın arasındaydı. Kollarımın arasında dediysem bu kucaklanabilir bir şey ya da insan değildi. Bir oluşumdu, bir beklentimdi, bir tamamlanmasını dilediğim eksiğimdi.

Yaradanın benden gözlerini ayırmadığının beni unutmadığının çekilmiş resmiydi. Ama ben ne rüyama dikkat etmeseydim ne de gelen dostumun söylediklerini görmezden gelseydim bu süprize ayık olabilecek miydim? Elbette ki hayır. Hayatın karmaşası bizleri aldatır ve sıra sıra sırası gelmeyen işlere alakasız anlarda hoplar zıplar düşeriz,dizlerimiz kanar, izleri kalır. Bir işe girişeceğinde, bir sözü söyleyeceğinde, bir yapbozun eksiğini belirleyip yerine koyman gerektiğini bildiğinde bile bekle, acele etme. O an gelecek, sabır ek bekleyişlerine. O an geldiğin de koy taşı gediğine, tamamla resmini, yapbozunu, dağınıklılığını. Tüm bunlar an’da kaldığında, dileğini bildiğinde, dileğinin geldiğini gördüğünde, dileğini dileyip bir kuş gibi zamanı geldiğinde sana geri gelmesini bekleyip inanıp onu uçurduğunda, sana tekrar geldiğinde şükredip sevdiğinde gerçekleşecektir. İşte o vakit tüm benliğinle an’da kaldığın için kendine sarıl, seni kucakla, kutla..

Exit mobile version