Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Nereye ait olduğumu merak ediyorum, anne

Nereye ait olduğumu merak ediyorum, anne… Nereden geldiğimi, neden geldiğimi… Kimin için geldiğimi… Bazen senin için geldim gibi geliyor. Sonra bu kadar basit olamaz diyorum. Bir şey için geldiğimi biliyorum; hiç gittim mi, gidecek miyim, onu bilmiyorum.

Geceyi seviyorum anne, gece bütün kusurların üstünü örtüyor. Gece gibi insanları seviyorum, ben hiç öyle olamadım. Hep gördüm, kusurları gördüm, kusur buldum. Kalbimi kırdı bu kusurlar, Tanrıya kızdım! Tanrıysa gülümseyerek beni seyrediyordu. Ben kızgındım, hiç gözlerinin içine bakmadım. Baksam, kızamazdım. Bakmadım.

Yıldızları da seviyorum ben! Herkes gittiğinde, kendi sessizliğine çekildiğinde, onlar beliriyor gökyüzünde! Bana, varlığın sonsuzluğunu hatırlatıyorlar. Binlerce yıl önce de onlara bakıyorduk, şimdi de onlara bakıyoruz ve belki binlerce yıl sonra da onlara bakıyor olacağız.

Gerçekten öyle mi? Aynı yıldızlar mı gördüğümüz? Yoksa başka başka yıldızlara, benzer anlamlar mı yükledik? Her parlayan yıldız mı? Sen bir yıldız mısın? Gökyüzünden bana gülümseyen…

Bazen merak ediyorum, gökyüzü mü daha gerçek yoksa burası mı? Buradan kaçıp gökyüzüne mi saklanıyorum yoksa gökyüzünden kaçıp buraya mı? Kime kızgınım, kime kızdım, merak ediyorum!

Oyun arkadaşı bulmak istiyorum kendime; bununla birlikte kimse benim sevdiğim oyunları oynamak istemiyor. Onların sevdiği oyunlar da beni ürkütüyor. Korkak olduğumdan değil, korktuğum ihtimallerden… Sadece kendi adıma da değil! Belki de kendi adıma! Tamam, korkuyorum. Korkağım ben! Olsun! Herkes biraz korkar. Benim de hakkım var!

Kuşların sesini dinliyorum, gün doğmaya hazırlanıyor. Bazen şımarık bir çocuk oluyorum, bazen vaktinden çok önce büyümüş… Kötü bir çocuk olduğumu düşünmek istemesem de bazen ciddi ciddi kötü olduğumu kabul etmemeyi de dürüst bulmuyorum.

Herkes biraz kötü müdür? Sen de kötü müsün? Biraz, anne… Sessizliğinde sakladıklarını merak etmiyor değilim! Yine de seviyorum sessizliğini… Gürültülü olmandan çok daha iyi!

Geçenlerde bir arkadaşımın annesi, benden uzak durmasını istedi, arkadaşımın… Küçük bir yaşımdaydım o zaman, nereden aklıma geldiyse! Ne kadar kötü olabilirdim? Uzak durulması gerektiği kadar? Bu ne kadar kötü eder, anne?

Keşke anneler çocuklarına böyle şeyler demese! İnsan kendini hasta gibi hissediyor ve hastalığı da bulaşıcıymış gibi… Ben bulaşıcı hastalığı olan insanlar da gördüm, bulaşmadı biliyor musun? Bulaşmadık çünkü, sadece varlığımızı onurlandırdık.

Anne olmak, kolay iş değil be anne! Baksana, her şeyimi sana anlatıyorum! Halbuki koca adam oldum. Büyümüyorum. Bir kısmım büyüyor, bir kısmım almış başını gitmiş, bir kısmım inatçı mı inatçı! Hiç söz dinlemiyor!

Beni söz dinlemediğimde de seviyor musun anne? Lütfen beni söz dinlemediğimde de sev! Ben seni bana kızdığında da seviyorum; çünkü bu kızgınlığın kendime zarar verme korkundan olduğunu biliyorum.

Güneş doğacak birazdan… İçim kıpır kıpır… Evin içinde kimse yok, en azından benim gördüğüm… Yine de sanki güneş doğduktan sonra ev ahalisi söylene söylene, biraz da tatlı bir telaş içinde uyanacak sanki! Tanıdık değilse de biliyorum ben bu duyguyu, nereden bilmiyorum!

Yazdıklarımı okumaya vakti olmayan bir sürü insan var. Ben onların yerine de tekrar tekrar okuyorum. Belki ben okurken duyuyordur bir parçaları…

Ben hep erken uyanmaya çalışırdım. Kurardım saati! Çalardı. Uyanamazdım. Yastık fırlatırlardı! Uyanırdım. Camı açardım. Kış! Herkes çıldırırdı! “Havasız be!” derdim. Benim eksikliğini hissettiğim, onların umursamadığı… Onların varlığını korumak istedikleri, benim umursamadığım…

Yazmak bazen öyle gereksiz geliyor ki! Hemen geçiyor, yine yazarken buluyorum kendimi! Kime yazıyorum biliyor musun? Doğacak çocuklarına yarının! Benim çocuklarım olmayacak sanıyorlar. Benim çocuklarım, bizim çocuklarımız, dünya annenin çocukları, gökyüzünün çocukları, Tanrının çocukları…

Anne ve baba, bir yere kadar… Evren çocuk yapar. Kırar, döker, öldürür, süründürür. Olmamız gereken mi yoksa olamamamızla biten mi? Bazen ne kadar çok acı var diye düşünüyorum. Sonra aklıma geliyor, acı burada var ve onun ötesinde, bizi çağıran!

Ona doğru uzanıyorum, o da bana doğru! Gülümsüyoruz. Yıldızlar beni çağırıyor. Gülümsüyorum. Henüz değil! Ben geleceğim zamanı biliyorum! Daha sen bile gelmedin! Öyle vakitsiz nasıl çıkıp geleyim? Akrep ve yelkovan bizi vurmadıkça kapını çalacak değilim! Vurduğundaysa zaten çalmamı beklemeyeceksin. Orada bekleyeceğim sevgilim…

Dosta selam olsun

Exit mobile version