Tek Kişilik Dev Kadro: Bireysel Başarı ve Yalnızlık Hali

“Kendi kanatlarınla ​​uçmak güzel, peki ya rüzgarın sert estiği günler?

Modern batı halkı, insanı merkeze koyar ve “kendin yap” kültürünü yüceltir. Her şey senin ellerinde, başarı da başarısızlık da… Ama ne temiz? Tek başına zirveye çıkmak mı, yoksa o zirvede yalnız bir kral…

Bireysel Başarı ve Yalnızlık Hali

Bir çocuk düşünün. Çocukluğunun ilk yıllarında bir Lego setiyle oynuyor ve her parçasını kendisi yapmaya çalışıyor. Ebeveyni yardım etmek isterse, “Hayır, kendim yapacağım!” diye yönlendiriyor. Toplumun bakışta bu çok takdir edilen bir davranış: kendi başına yapabilme yetisi. Biraz büyüyüp okul çağına ulaşan aynı düşünce yapısında “Takım çalışması yap, bildiklerini ve elindekileri paylaş” diye öğüt veriliyor. Kafalar karışmaya başlıyor, değil mi? İşte burada, modern Batı toplumunun bireylerinin varlığı ve her şeyin kendi başına yapma fikrini ortaya koyuyor. Bu fikir, bağımsızlıktan itibaren adeta zihnimize kazınan gerçekçi olmayan ütopik bir süreçtir. Fakat; paraya, güce, şan ve şöhrete erişmek için bu ütopyaya dahil olmak zorunda kalıyor insan çocuğu.

“Ben, Ben ve Yine

Modern batı toplumunda birey olmak anlamında, çoğu zaman her şeyin türünün kendi başına gelebilmekle eşdeğer tutuluyor. “Kendi ayaklarının üzerinde dur” cümlesini kaç defa duydunuz mu? Bu cümlede kalan mesaj çok açık: Yardım etmeden, destek istemeden, herkes minnet duymadan başarılı ol! Yani, “Eğer Everest’e tırmanacaksan, rehberin de, tırmanma ekibinin de sensin.” Ama Everest’in zirvesinde oluşunuzu kiminle kutlayacaksınız.

Bu noktada Oscar Wilde’ın ünlü bir sözü akla geliyor: “Kendin ol. Diğeri zaten kapalı durumda.” Tamam, Wilde haklı; ama ya bu kendin olma hali, bizi “her şeyi tek başına yapmak” saplantısına ulaştırıyorsa? Modern toplumu, bireysel başarıyı kutsallaştırırken, bir yandan da bizi yalnızlaştırıyor. Bireyin yüceltilmesi, toplumsal bağların kopması anlamına gelmemeli, ama maalesef çoğu zaman bu duruma dönüşüyor eylemler.

Başarıya Giden Yolda Tek Yön: Bireysel

Batı kültürü, özellikle son birkaç yüzyıldır, bireysel başarıyı ön plana çıkarmıştır. “Amerikan Rüyası”nın anlamının belki de en belirgin örneği. Kendi gelirleri kur, başarılı ol, milyoner ol… Ancak “rüya”nın genellikle yalnız bir uyanışı var. Araştırmalar, yalnızlığın ve virüsün Batı toplumlarında giderek arttığını gösteriyor. Hatta Harvard Üniversitesi tarafından yapılan uzun soluklu bir araştırma, mutluluğun ve büyük katkılarının toplumsal tanıtımları ortaya konuldu. Yani Harvard bile “başarı sadece kendi başına gelmez” demeye getiriyor.

Steve Jobs’un kariyer yolculuğu bu konuda bize çok şey anlatılabilir. Apple’ı kurdu, zirveye çıktı, kovuldu ve sonra geri döndü. Başarı ve başarısızlık arasındaki bu gelgitli hayat, onun yalnızca kendi başına değil, doğru insanların tekrar zirveye bağlanmasını sağladı. Evet, Jobs bir dahiydi, ama onu tek başına zirveye çıkmış bir şekil olarak görmek büyük bir yanılsama olur. O da başarılı bir ekip tarafından desteklenerek büyüyen bir karakterdir.

Birlikte Daha Güçlüyüz, Ama…

“Birlikten kuvvet doğar” deyimini hepimiz biliriz. Ancak modern toplum, bu deyimi yalnızca profesyonel takımların çalışmalarını indirgeyip, bireysel yaşamda tersini savunuyor: “Herkes kendi yoluna bakmalı.” Kendinle yetinebilme, kendi başına başarılı olma baskısının genişliği geniş ki, insanların yardım istemekten çekinmesi hale geldi. Sanki yardım isteyen bir zayıflık göstergesiymiş gibi. Oysa Brené Brown’un dediği gibi, “Yardım istemek cesaret ister ve gerçek cesaret kırılganlığı başlar.”

Peki, bu kendin yap hayatımızda neleri değişiyor? Kendimizle yarışıyoruz, başkalarıyla değil. Kimseye ihtiyaç duymadan, kimseden yardım almadan, kendi başımıza başarmamızın boyutları. Bu durum, bizi koruyan ve tükenmişlik sendromuna sürüklüyor. Zira kimse her şeyi tek başına yapabilecek kadar güçlü ve sürdürülebilir bir yolculuğa çıkacak bilgeliğe sahip değildir. Desteklenmemiş başarı, sürdürülebilir bir başarı değildir.

Çözüm Nerede

Elbette bu yazı bireyselliği tamamen reddetmiyor. Modern Batı borçları, ayrılıkları ve aralıkları gibi çok değerli erdemleri öne çıkıyor. Ancak dengeyi sağlama şartı. Bireyselliğin böylesine yüceltilmesi, toplumsal bağların zayıflamasına ve sosyal desteğin yok olmasına neden oluyor. Kendin yap kültürü, doğru ölçülerde başlangıcında çok değerli; Ancak bu, yardımlaşma ve topluluğun gücünün göz ardı edilmesini sağlamaktan çok uzakta olmamalı.

Belki de çözüm, kendimizi ifade etme şeklimizi değiştirmeye başlar. şu soruyu sorun: “Bu başarımı paylaşacak kimse var mı?” Cevap “hayır” ise, o başarı ne kadar tatmin edici olabilir ki? Belki de Nietzsche’nin söylediği gibi, “İnsanın bir şeyi uğrunda ölecek bir sebep bulmak.” Yaşadığımız toplum ve ilişkilerimiz de bu sebeplerden biri olabilir.

Birlikte Güçlüyüz: Gerçek Başarı Nerede?

Bireysel başarı ve seçim tercihi, insanı yalnızlığa sürüklememeli. Belki de en büyük başarı, yalnızken bile “biz” olabilmekte. Modern Batı, bireyin gücünü odaklarken, bir yandan da toplumsal bağları yücelten bir dengeyi bulmalı. Bir kısmını düşünün: Bir ağacın bölümleri ne kadar derin olursa olsun, diğer ağaçların gölgesinde büyümeyi başarabilir. Çünkü orman, tek bir ağaçtan ibaret değildir; o, birlikte var olan bir ekosistemdir.

Belki de tek başına güçlü olma düşüncelerinden çok, birlikte güçlenme düşüncelerine odaklanmamız gerekir. Çünkü günün sonunda, başarıyı kutlayacak birileriniz yoksa, zirve ne kadar değerli olabilir ki

 

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir