Ağacın yolculuğu

Bir ağaç varmış

Kökleri doğduğu toprağa hiç tutunamamış bir ağaç. Rüzgâr ne yana estiyse oraya savrulur, her gittiği yerde biraz gölge, biraz sıcaklık, biraz da su ararmış. Bir gün, ilk kez kendi çiçeklerini açtığı, dallarının meyveyle ağırlaştığı bir mevsimde, kendine bir bahçe bulduğunu sanmış.

“Belki de” demiş içinden, “bu defa kök salabilirim.”

Tüm çiçeklerini, tüm meyvelerini hiç sakınmadan o bahçeye sunmuş. Öyle mutluymuş ki gölgesinde dinlenen bahçe sahibiyle öyle eğlenmiş ki bu anıları hiç unutmamak için gövdesine ölümsüz işaretler bırakmış. Çünkü bu tanıdık his onun koşulsuzca kendisini bırakmasına yetmiş.

Ağacın-yolculuğu

O güne kadar kimsenin desteği olmadan ayakta durmuş, kendi suyunu, kendi gölgesini kendi yaratmıştı. Bazen birikmiş yağmur damlalarıyla, bazen toprağın arasına sıkışmış su kırıntılarıyla yaşamış; ama yine de çiçek açmış, yine de meyve vermiş.

İnsanlar mutlu olmak için bazen birilerine tutunurlarmış.

Bu bahçenin sahibi de öyle yapmış.

Meğer o da ağaca tutunuyormuş fark etmeden.

Canı istediği zaman dallarının gölgesinde dinlenmiş,

canı isteyince meyvelerini yemiş,

belki birkaç damla su vermiş ama çoğu zaman bunun farkına bile varmamış.

Ağacın içindeki güce güvenmiş belki de:

“Nasıl olsa bir yerlerden su bulur, bir şekilde yine meyve verir,” diye düşünmüş.

Evet, ağaç sevgiyle köklendiği anda derinlerden bile kendi suyunu, kendi ışığını bulabilirmiş.

Ama mutsuzsa, toprağı onu beslemiyorsa, kıymeti bilinmiyorsa…

O zaman köklenmenin ne anlamı kalırmış?

Bahçenin sahibi bir ağacın nasıl büyüdüğünü, doğru zamanda doğru güneş ve doğru suyu vermek gerektiğini bile bilmiyormuş. Ağaç bunu fark ettiğinde derinden sarsılmış; ama yine de kimseyi suçlamamış.

“Belki de” demiş kendi kendine, “yanlış bahçedeydim. Suç ne ondadır ne bendedir… Köklerim için doğru yer, doğru toprak değildi burası.”

Bir sabah, usulca köklerini toplamış.

Rüzgârın yönünü ilk kez kendi seçtiği bir yola bırakmış kendini.

Ne kırılmış ne de tükenmiş… Sadece öğrendiğini cebine koyup yoluna devam etmeye niyet etmiş.

Çünkü biliyormuş; Bir ağaç, yanlış bahçede kurur; doğru toprakta ise ormanı bile yeşertir.

O güzel ağaç, artık kendisini kurutacak bir bahçe değil,

kendi bahçesini yaratabileceği,

köklerinin gerçek ışığını bulabileceği bir yere doğru yürüyor, yuvaya yolculuğun en güzel hatıralarını cebinde saklayarak.

Sizce!

Bahçe sahibi ağacın yokluğunu fark etti mi ?

Fark edince üzüldü mü? Yoksa aman haydan geldi huya gitti mi ?dedi

Yoksa, zaten yoktu gider başka ağaçtan beslenirim mi? dedi

Bu kısmı okuyucuya bırakıyorum belki sizler de yorumlarla fikir verirsiniz!

Sevgiler

Aynur Kılıç

 

Yazar

Benzer yazılar

2 Yorum

  1. Murat Tali - YY

    Sevgili Aynur anlatımında ağaç sadece ağaç değil hem öğretmen hem yol gösterici gibi. Derin bir konuyu öyle güzel ve aşikar etmişsin ki okuyunca kökler, gövde ve gökyüzü arasında gizlenen insan hikâyesini iliklerime kadar hissettim… Çok zarif bir metafor, çok güçlü bir anlatım olmuş, emeğine, kalemine sağlık. Teşekkür ederim.

    Yanıt
  2. Murat Tali - YY

    Hayatını başkaları için meyve vermeye adamış ve onlardan hiç beklentiye girmemiş tüm insanların hikayesi gibi olmuş ve gitmek zamanı gelmiştir artık… Ağacın gidişini onurlandırmak ve kutlamak zamanı…

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir