Düşünmek, İnsana bahşedilen lütuf ve ceza gibidir!
Fazla düşünmek, insanı yoran bir eylemdir… Sinirbilim açıklamalarına göre beynimizdeki nöronlar durmaksızın aktif halde, bu yüzden hiçbir şey düşünmemek mümkün değil; uyurken bile!
Düşünmenin kaçınılmaz bir eylem olduğunu kabul ettikten sonra, ona karşı uyanık olup, bunu nasıl kontrollü bir eyleme dönüştürebiliriz diye farkındalık geliştirmeliyiz! Düşünce biçimi ve yoğunluğu, yaşadığımız koşullar sonucu şekillenir ve ortaya çıkar… Marx’ın dediği gibi, “İnsanlar düşündükleri gibi yaşamazlar, yaşadıkları gibi düşünürler.”
Elbette salt düşüncenin tamamıyla belirleyici olduğunu söyleyemeyiz! İnsanın merakı, ilgisi, öğrenme tutkusu, belirli konular üzerinde takıntılı olması, o alandaki düşünce yoğunluğu da bunu etkiler…
Özellikle takıntılı şekilde tekrarlayan, ayrıntılı düşünme! Düşünerek, bizi tatmin edici sonuca götürecek, emin hissettirecek, doğru yolda olup olmadığımızı anlamamızı sağlayacak sorgulamalarla, birtakım cevaplar ararız… Genelde olumsuz veya hassas olduğumuz olayların sonucunda tetiklenir ve yıpratıcı olurlar…
Düşünmeye karşı uyanık olmamız için, bir şeyi düşündüğümüzü fark ettiğimizde, bunu ne sıklıkla düşündüğümüzü, neyin bunu tetiklediğini, bize ne hissettirdiğini, neden böyle hissettiriyor olabileceğini, kötü hissettiriyorsa üstesinden nasıl gelebileceğimizi düşünmeliyiz!
Bir düşünceyi somut eyleme geçirmek, hayatımızı olumlu yönde etkileyecek şeyler için mi düşünüyoruz, yoksa yaşamımıza belirleyici bir şey katmayacak olan kavramlar üzerinde gereksiz fazla zaman mı harcıyoruz, ona da dikkat etmek gerekiyor… Düşünerek kendimizi buluruz da kaybedebiliriz de…
Aman dikkat…
Şimdi bir düşünelim; “Ne Düşünüyoruz, Neden Düşünüyoruz, Nasıl hissediyoruz, Hayatımıza etkisi Ne?!”