Emre Demirel

Ben kimim? İnsanlık tarihinin en önemli sorularından biri olsa gerek! İnsan kendini tanıtırken nelerden bahsetmeli acaba! Mesela hangi okula gidip hangi eğitimi aldığını mı öne çıkarmalı yoksa hangi kedinin başını okşayıp hangi köpeğe su verdiğini mi? Hangisi beni ben yapar, ben diye bir şey varsa tabii şayet! En iyisi bir yerden başlamak…

Aile soy ağacım o kadar karışık ki, kimin nereli olduğu, kimin nereden göç ettiği konuları hep birbirine girmiş durumda. Ben Mersin doğumluyum ama mesela soy ağacımda orayla hiçbir bağlantımız yok. Tesadüf diye bir şey olduğuna inanmayan biri olarak bunu da çok sorgulamıyorum. Vardır bir hikmeti, öğrenmemin zamanı gelmemiştir. ’80’lerin sonlarından bu yana İzmir’de yaşıyorum.

Okumaya başladığımda 5 yaşımda falandım galiba. Yazmaya başladığımda ise sanırım 9 veya 10. Keşke o zamanlar yazdıklarımı bulabilsem, eğlenceli olurdu, diye düşünüyorum. Neyse ki 1992 – 2007 arası tuttuğum günlükler hala elimde. Belki oradan da bir kitap çıkartırım günün birinde. Kitap çıkartmak demişken, henüz yayınlanmış bir kitabım yok; ama bedenim dünyayla fiziki bağlantısını koparmadan önce en azından 3 kitabım yayınlanmış olsun istiyorum. Toplamda baktığımda 5 ya da 6 farklı kitap çıkartabilecek materyal var elimde; belki de daha fazlası… Ne tarz yazıyorsun diye sorulduğunda hikâye, roman ve deneme, diye cevap verebiliyorum ama bence hiçbiri yazdığım tarzı tam olarak karşılamıyor. Hem zaten bütün genellemeler tehlikelidir, bu dâhil!

İstatistik mezunuyum, sayıları, matematiği ve fizik bilimini severim ama mezun olduğum alanla ilgili hiçbir iş yapmadım. Bir ara profesyonel iş görüşmeciliği yaptım, baktım olmuyor, bıraktım. Satış, pazarlama, kişisel gelişim, beden dili gibi birçok alanda onlarca seminer, eğitim ve sertifika programına katıldım. Kişisel ve ruhani gelişime ise kısa denebilecek bir süre önce merak saldım. Kişisel gelişim kitapları konusunda aşırı seçici davranıyorum. Eckhart Tolle, Stefano Elio D’anna, Alan Watts, İbn Arabi, Mevlana, Arda Bafra, Sadhguru gibi isimler beni etkiliyor.

1999 yılında kurulan Pitch Black Process grubunda (eski Affliction) bas gitaristim. Grubum metal türü altında yer alsa da kişisel olarak bana zevk, huzur, mutluluk, hüzün, nostalji, neşe, coşku, dinginlik ve benzeri duygular yaşatabilen her şeyi dinlerim. Beni ağlatan şarkı bir başkasına çok sert gelebilir ama zaten müziğin de en güzel yanı bu değil mi!

2000li yılların başlarından bu yana Sinplayer adını kullanıyorum. Çok sevdiğim bir arkadaşım bir ara mistik bir hikaye yazmaya girişmişti ve kendisi isimler ve anlamlarını belirliyordu. Sinézar adı da onun hikayesinde Işık anlamına gelecekti. Benim çok hoşuma gitti ve kendisinden bunu sanal alemde kullanmak için izin istedim. Bir süre Sinézar the Bass Player olan adımı sonunda ortadan kırparak SinPlayer yaptım. Herkes bunu günah gibi algılasa da ben onun hala ışık demek olduğunu biliyorum. Evet metalciyim ve karanlık yanım çok fakat yolum ışıktan geçer.

 

Kişisel blog ve facebook sayfam:

http://sinplayer.wordpress.com

http://www.facebook.com/sinplayerwritings

Yazarımıza ait tüm yazılar;