Güven her şeydir.
Güven inancın ötesinde bir yürekliliktir.
Hayata güven, insana güven, kendine güven…
Ve en başında da varoluşa güven gelir.
Varoluşa güvenen insan, zaten kendine de güvenir.
Kendine güvenen başkalarına da güvenir.
Hayallerini gerçekleştiren insanların diğerlerinden farkı, kendilerine olan güvenleridir.
Onlar hiç kimsenin sözünden etkilenmezler.
Bildikleri yolda cesaretle ilerlerler.
Kimseyi de etkileme çabasına da girmezler.
Sahip oldukları özgüvenleri Onları kendiliğinden etkileyici yapar zaten..
Onların hayatlarında iknanın yerini, “huzurlu paylaşım anları”, gücün yerini de “dingin bir zihin” alır.
Ne güçlü olmaya çalışırlar, ne de etkilemeye.
Sadece yaşarlar…
Oldukları gibi..
Saf bebek bilinciyle…
Sadelikleri ve “kendi” oluşları, şüphesiz imanlarının verdiği güvendendir..
Yaşamları ilham olur diğerlerine.
Bütünün birliğini idrak edince ve her olanın hayrını fark edince, teslimiyeti iliklerine kadar yaşamaya başlarlar.
Kime teslimiyeti?
Kendine teslimiyeti…
Kendine teslim olan, kendini her haliyle sever. Kendini her haliyle seven, herkesi her haliyle sever.
Sevilmenin değil, sevmenin güzelliğini farkeder.
Hal böyle olunca; bütünün diğer parçaları ile iletişim giderek kolaylaşır…
Herkesi “bir” gördüğü için; dost, arkadaş, akraba, komşu, yeni, eski, tanıdık, tanımadık, sınıflamaları yapmaz. Kalbinden ılık ılık akanı, akıtır bonkörce.
Varoluşla birlikte akabildikçe; eminliği ve razılığı yaşar..
Artık O nun için; “güven” bir ihtiyaç değil, bir oluştur.
Şüphe karışmamış bir hissediştir.. Zamana, mekana, ortama, insana veya şartlara göre değişmeyen..
Kontrol, hakimiyet, kesinlik ve garanticilik” vadisinin sıkıcı oyun bahçelerinden ansızın çıkıverir..
Başka bir dünyaya uyanır birden bire..
Dünya aynı dünyadır görünürde ama; kendisi değişmiştir.
Kendisi değişince, dünyadaki rolü de değişir. Dostluklarının ritmi de değişir.. Eski değer yargıları, olmazsa olmazları, prensipleri yerle yeksan olur..
Önce tüm bildikleri silinir, lakin yerine yeni bilincinin değerleri gelir…
Kişinin kendi değerinin idrakiyle, illüzyondan uyanış başlar. Matrix kurgusu çözülür..
Kendi değerini idrak eden; herşeyin ve herkesin değerini de bir başka hisseder.
Ne kendinden üstün gördüğü vardır artık, ne de hakir.
Ezberi bozuldukça, yükü hafifler, huzuru gelir..
Gönül kırmadığı gibi, gönlü de kırılmaz eskisi gibi…
Ve konu ne olursa olsun;
“-O nasıl bunu yapar” yerine artık;
“-O yaptıysa bir bildiği vardır”
deyiverir şüphesizce…
Diyemediklerinden de zarifçe özgürleşir…
Artık O; zihnen bağımlı hissettiklerinin değil, kalben bağlı olduklarının yanındadır …
“Fedakârlık” miyadını doldurmuştur artık.. Yeni bilincinde; feda” edip, “kâr” etmeye çalışmanın yerine, koşulsuz sevgisini koyar..
Kendine ve bütüne karşı sevecen bir mesuliyet hisseder.
Zorunluluklar biter, gönüllülükler başlar…
Kederli ANIları ve endişeli gelecek ZAMANları düşünmek; yerini keyifli ANlara bırakır.
Hafiflemiş, güvende ve huzurdadır O…