Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Oluşmadan oluşumlar olur mu?

Uyan! Çünkü sabah Gecenin kâsesindeki
Yıldızların uçmasını sağlayan Taşı fırlattı.
Ve bak Doğunun Avcısı yakaladı
Bir Işık kemendi ile Sultanın kulesini
Ömer Hayyam

‘Yüksek Ruh’un veya onun insani psikolojiye etkilerini kültürümüzde de tanınmış özellikleri vardır. İnsan için normal ve gerekli olduğu vurgulanan özellikler dışında (onlar zaten olmak zorunda ki vicdanlılık erdem merhamet vs konularıdır) bir kurbanlık konusu vardır. Bunu ret edebilir ve ya karşısında istediğiniz kadar yaşam koçlarının ‘kendini kurban gibi görme’ sıfatındaki vurgulamalarını gösterebilirsiniz. Bir kere aynı ‘kurban’ konusu değildir konu. Bu bir başka düzeydir. Kast ettiğimiz düzeyi anlamak için en azında başlangıçta kaliteli birkaç umumlaştırıcı-köprü edebiyatlar okumanızı tavsiye ederim aynı konuda. Mesela dünya ezoterik geleneklerinde ele alınan kurban konusu.

Egomuzun işine gelmeyen ve yaşamın bir düzeyinde ters düşen nokta şu ki ‘neden ben hep veren ve kendini feda etmesi gereken ve koşulsuz seven olmam lazımmış’ sorusudur.   Bu soruyu belki eskiden pek sormadılar ‘seçilmiş’ olanlar ve hatta seve seve üstlendiler vazifelerini. Gerçi bazı ‘havarilerin’  başlangıçtaki cehaleti ve inançsızlıkları hakkında yine hikâyeler vardır.

Evet. Artık başka dönemdeyiz ve bu gerçeğin bir önemli parçası. Modern kültür efsanesi etkisinde büyüyen bireyler için bambaşka bir yorumlamalar lazım (tam olarak olarak insanın zaten mantıksal düzeyde çözemeyeceği olaylar ve kurallarla ilgili).

Kurban sembolizması şu dürtüyü ifade eder: Vermeye ve hizmet etmeye olan içten gelen eğilim ve ya ihtiyaç. Dolayısıyla mecburiyetten değildir seçim ve tek zorunluluk varsa o da semimi olmak zorundalığıdır.

İnsan düşüncesi her şeyde olduğu gibi bu kutsal ifadede de bozukluk yarattı. Topluca kurbanlık hayvanlar kesme konusu apayrı yerde dursun. Kutsal bir varlığın kendini kurban etmesiyle bazı ‘seçilmişlerin (onların yaratıcısı veya peygamberleri tarafınca) üstüne yağacak olan ‘rahmet yağmuru’ gibi ama başka milyonlarca bireylerin ise bu ‘kutsal nimetten’ nasipsiz kalacağı gibi inanç yaratıldı.

Gerçek koşulsuzluk ve fedakarlık konusu insan grupları arasında etkileşim durumu arttıkça ortaya çıkacağını geçen asrın başlarında öngörmüştü bazı üstatlar. Verme kuralının doğru anlaşılması için birkaç kısa anlatımlara bakalım:

Kendini ‘kurban edecekler’ şunlardır: Güneş sistemi için tezahürdeki âlemlere inen Güneş varlıklarıdır. Ki aynısını evren tezahür âlemleri için Evren varlıkları yaparlar. Eee? Bizim için sembolden başka neyi ifade eder bu sözler? Hiç şeyi.

Başka bir deyişle bu şudur: BİZ tezahür eden ve ya etmeyen varoluş parçaları olarak ilksel dürtüyü taşıyanlarız. İnsan olarak kutsala yaklaştığımızda ise ne kadar yaklaşırsak o kadar büyük oranda bu ilksel dürtüleri ve ilksel iradeyi ve yönü ve ilksel Plan ve amacı da daha çok hissetmeye başlarız.

Kaba ve sade gelebilir yine de doğadan bir örnek getirmek isterim: Aksalotl adında su yaratığı vardır. Neotenya adındaki bir özelliğe sahip tür olarak (yetersiz koşullarda) yetişkin şekle girmeden de çoğalma fırsatına sahip olabiliyor.   Ama uygun ortamlar olduğunda yetişkin formuna kadar metamorfoz yaşıyor. Ve bu seferki çoğalması artık doğal normal yetişkin bireylerce gerçekleştirilir.

İnsaniyet bir nevi ‘ergen’lik halinde duruyor çok uzun süredir. Arada bir yollarla kendini oldukça olgunlaştırabilenler de oluyor: şu artık ünlü olan tırtıl-kelebek metamorfozu benzetmesindeki gibi olması gereken değişimler yaşıyorlar. Bunu dinsel ve ezoterik ve ruhsal ve en sonunda pozitif psikoloji alanında da dallandıra ballandıra anlatıldı. Adına ‘aydınlanma’ ve ya ona benzer sözler koydular. Resmi şekilde pek kale alınmayan ama binlerce takipçi- inananları olan oluşumların sahası da var.

Sorun şuradaki tom tom kitaplar haline gelen ‘mesajlar’ ve ‘akışlar’ ve ‘tebliğler’ internet olayı olmasaydı hala geniş okuyucuya kadar ulaşmazdı. Ulaştı da ne oldu? Her kes doğru yorumlaya-anlaya biliyor mu onları?

Peki bu farklı bilgilerle donatılmış bireyler yaşamda nasıl gösteriyorlar kendini? Dünyanın daha çok sağlıklı ve yaşanabilesi ve daha adaletli olması için ne kadar aktif pozisyondalar?

Sular akar yerlerini bulur deyimindeki gibi muhtemelen her kes kendi için bir yaşam tarzı ve faaliyet şekli bulmuştur. Ve bulmaya çalışanlar da vardır.

Keza Dünyada belki bir resmi şekildeki idareci-yönetici-bilgilendirici sistemin oluşmasına gerek te yoktur (daha önceki üstatlardan çoğunu özellikle bize en yakın 20 yy. da bu fikre gelmişler). Çünkü insanın içine girdiği her iş bozuluyor. Deforme oluyor. Merkezin etrafında çokça hilekâr, egoist ve yalaka tipler birikiyor. Binlerce milyonlarca izleyenler oluştuğu durumda tapmakla sevmeyi bir birine feci şekilde karıştıranlar ortaya çıkıyor. İşin içine zorbalık ve menfaat ve saçmalık karışabiliyor.

Tüm bunları ortadan kaldırabilecek mekanizma yaratılırsa ve gelecek günlerde kolektif bilinç düzeyi bazı konularda yeterli ortalamaya erişirse ve fedakârlık-koşulsuzluk kavramları nihayet gerçekten DOĞRU anlamına ulaşırsa işte o zaman böyle bir EĞİTİM unsurlu sistem mutlaka yararlı olacaktır.

En baştaki konuya doğru dönüş yapıyorum şimdi konunun başı kendi kuyruğuna ulaştığı yerde:

Kozmik Mesih’in maddeselliğin çarmıhındaki durumudur Aydınlanma.  Kimse burada kendini kurban yerinde görme psikolojisinde olmasın tabi ki. Beden içindeyken Transformasyon-Aydınlanma şansına sahip olmak için buradayız. Hangi öğreti hangi akım hangi arifin hangi gurunun bakış acısından bakarsanız bakın ve hatta hepsine bir göz atın hepsini bir analiz edin ve şunu sorun kendinize:

Etrafınızdaki insanlardan bizzat siz neyinizle fark ediyorsunuz?

Varsa özel farklarınız onlar hakkında anlatmak- paylaşmak-başkalarının da tecrübelerini öğrenmek istemez miydiniz?

Öz deneyimleriniz ve başkalarından alıp özümsediğiniz bilgilere ve ya özelliklere ihtiyaç olsaydı onları seve seve vermeye ve ya bir şekilde değerlendirmeye hazır değil misiniz?

Sanal dünyada postlar ve ya paylaşımlar yapmaktan başka yöntemler neler olabilirdi sizin için?

‘Kendi işimin patronu olacağım’ tarzında mıdır iş yapma dürtüleriniz veya ‘daha uygun ve tecrübeli güvenilir liderler olsa da ben elimden gelenini ve imkânlarımın sağladığını yapabilirdim’ tarzında mıdır?

Bu sorular bizzat başka konudaki başka yazıdaki başka ankette daha çok olabilirdi.

Fakat esas ok soru şu: Eğer konuyu doğru anladıysanız ve yönü algıladıysanız (ki zaten böyle düşüncelerde olanlar için yeterli kadar ipucu var yazıda) tüm bu düşünceler sonunda:

Tek Büyük Oluşum olmalı diyenler tüm bu Oluşumun aşırı dürüstlük ve bir nevi fedakârlık ve bir nevi koşulsuzluk gibi dürtüleri barındırması gerektiği kanısında değil mi? (Bu da yüksek düzeyde adalet ve disiplin gerektireceği zaten ortada.) Sabır ve istikrar ve uyanıklık sınavları da her ‘Aydınlık aşamasına’ göre durmadan devam edecektir.

ÇÜNKÜ: zaten işleri kâra ve kariyere ve güç isteminin tezahürüne dönüştürmek için ortalıkta bir sürü oluşumcuklar vardır. Bunlara dönüştürmeden yapanlar ise zaten yapmaktadır bir şeyler. Benim bazı düşüncelerim muhtemelen sadece bir nevi fütürist öngörüler olabilir. Bazıları ise bazı yeni oluşumlar için ön sorular-sorgulamalar sayılabilir.

Arayış ve düşüncelerinize ufacık bir şey katabildiysem ne mutlu bana.

 

 

Exit mobile version