Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Pisagor ve kürelerin müziği

Antik Yunan düşünürlerinden Pisagor, matematik, müzik ve kozmolojiyi bir araya getiren mistik bir teoriyi öner sürer: Kürelerin Müziği (Hormonia Mundi, Music of Spheres). Bu teori; evrenin işleyişini, gezegenlerin hareketlerini ve matematiksel oranlarını müzikal bir armoni ile birleştiren, bir çeşit kozmik senfoni teorisidir.

Pisagor ve kürelerin müziği

Pisagor’un ileri sürdüğü Kürelerin Müziği teorisinin ana fikri ise şudur: Güneş, Ay ve o dönemde bilinen beş gezegen (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn), Dünya’nın etrafında (jeosantrik evren modeline göre) dönen kristal kürelere sabitlendiğine ve bu kürelerin hareket ederken, sürtünme nedeniyle her birinin kendine özgü bir ses yaydığına inanır. Gezegenlerin hızları, büyüklükleri ve yörüngeleri farklı olduğundan, her bir gezegenin sesinin de farklı bir perdeye (frekansa) sahip olduğunu düşünür. Sonrasında Pisagor bu etkileri genelleştirir ve hareket halindeki nesnelerin ses ürettiğini dolayısıyla yörüngede hareket halinde olan gezegenlerin de ses üretmesi gerektiği sonucuna varır. Ona göre Dünya’dan en yüksek göklere kadar sekiz tonaj vardır. Dünya ile Ay arasında bir tam ton; Ay ile Merkür arasında bir yarım ton ve Venüs ile Güneş arasında bir buçuk ton vardır. Pisagor ortaya çıkan bu seslerin, bir armoni olması gerektiğini varsaymıştır.

Pisagor ve Pisagorculara göre,  gezegenlerin yaydığı farklı perdeler, tıpkı müzik aletlerinin farklı notalar üretmesi gibi kozmik bir uyum içinde birleşerek ‘duyulmaz bir müzik’ oluştururlar. Bu gezegenlerin hızları ve yörüngeleri arasındaki oranlar, müzikal armonilerdeki oranlara karşılık gelir. Örneğin, belirli bir gezegenin hızı iki katına çıkarsa yaydığı ses de bir oktav kadar yükselecektir. Bu, evrenin koca bir müzik aleti olduğunu ve tüm parçalarının birbiriyle uyumlu olduğu yönündeki görüşüne karşılık gelir.

O Halde Neden Bu Müziği Duyamıyoruz?

Madem bu gezegenler bir müzik icra ediyorlar; o halde neden bunu duyamıyoruz? Pisagor bu durumu üç nedenle açıklamıştır. Birincisi; bu sesler bizim varoluşumuzun başlangıcından beri sürekli olarak mevcuttur. Dolayısıyla tıpkı bir değirmencinin, değirmenin sesine zamanla alışması gibi biz de doğduğumuz andan itibaren bu seslere maruz kaldığımız için onları bilinçli olarak algılayamayız. Çünkü beynimiz onu bir arka plan gürültüsü olarak filtreler.

İkincisi; insan duyularının sınırlarıdır. Yani kulağımızın duyabildiği frekans aralığı sınırlıdır ve gezegenlerin müziği, insan kulağının algılayamayacağı frekanslarda olabilir. Üçüncüsü; mükemmel uyumdur. Bu müzik, o kadar mükemmel ve kusursuz bir uyum içindedir ki bu kusursuzluk onu, insan algısının ötesine taşır. Düzensizlikler ve rahatsız edici öğeleri de içinde barındırmadığı için dikkatimizi çekmez. Ancak yine de Pisagor bazı özel insanların bu müziği duyabildiğine inanırdı, çünkü bu daha çok ruhsal bir algılamaydı.

Pisagor’a Bu Teorinin İlhamı Nereden Geldi?

Öyle ya bilim insanlarına, sanatçılara, düşünürlere yeni fikirler, icatlar, besteler veya teoriler bir şekilde ilham olarak gelir. Pisagor bu teoriyi öne sürerken nelerden ilham almıştır? Birincisi; demirci dükkânı olayıdır. Pisagor, bir demirci dükkânının önünden geçerken, demir dövme seslerinin kulağa hoş geldiğini fark eder. Çekiçlerin ağırlıklarına baktığında ise uyumlu sesler çıkaran çekiçlerin ağırlıklarının ve boyutlarının benzer olduğunu; basit matematiksel oranlarla (örneğin 1:2, 2:3, 3:4 gibi) birbirine bağlı olduğunu keşfeder ve bu durum teorisine ilham olur.

Bu gözleminden yola çıkarak, Pisagor ‘monokord’ adı verilen tek telli bir çalgı üzerinde de deneyler yapar. Teli farklı noktalardan böler ve tellerin uzunluklarını değiştirerek çıkan seslerin perdelerini inceler. Bu deneyinin sonucunda ise müzikteki temel armoni aralıkları (oktav, beşli, dörtlü) belirli tam sayı oranlarına karşılık geldiğini hesaplar. Örneğin, telin yarısı çalındığında bir oktav (2:1 oran), üçte ikisi çalındığında (3:2 oran) elde edildiğini bulur. Böylece bu, Pisagor’un felsefesinin temel taşı olan ‘her şey sayıdır’ inancını da destekler. Ayrıca çekiç ve teller arasındaki bu ilişkiden çıkan titreşimlerin ses dalgalarına dönüşüp, insanın iç ve orta kulağına gittiğini ve böylece duymanın gerçekleştiğini söyler.

Bir diğer etki ise Antik Yunan’da gökyüzü gözlemlerinin önemli olması; Güneş, Ay ve o dönemde bilinen diğer gezegenlerin (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn) gökyüzündeki düzenli hareketlerinin incelenmesidir. O dönemde ayrıca kozmik düzen ve harmoniye duyulan inanç Pisagor’un felsefesini desteklemiştir. Çünkü Antik Yunan felsefesinde evrenin rastgele değil, aksine ilahî bir düzen ve uyum (harmoni) içinde olduğu inancı yaygındı. Pisagor bu inancı matematik ve müzikle birleştirerek somutlaştırdı.

Pisagor’un metafizik alana olan yaklaşımları da bu teorisini besleyen diğer bir faktör olmuştur. Çünkü Pisagorculuk okulu sadece matematiksel ve bilimsel bir okul değil; aynı zamanda ruhsal ve mistik yönleri olan felsefî bir okuldu. Sayıların mistik anlamları, reenkarnasyon, evrenin ve ruhun doğası üzerine derin düşüncelere sahip olan Pisagor ve takipçileri, kürelerin müziğini, evrenin ilahî düzeninin bir yansıması olarak gördüler. İnsan doğasının bu müziği duyamamasını ise onun ‘kusurlu doğasına’ bağladılar.

Kürelerin Müziği ve Astroloji Bağlantısı

Pisagor’un Kürelerin Müziği teorisi ile astroloji arasında da bağlantı buluruz. Çünkü Pisagor ve Pisagorcular gezegenlerin yörünge hareketlerinin belirli matematiksel oranlarla, tıpkı müzikteki armoni gibi açıklanabilen bir düzen içinde olduğunu düşünmüşlerdir. Ve her gezegenin kendine özgü bir sesi ve frekansı olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Astroloji de işte bu sistem üzerine temellenir. Astrolojide evrenin belirli bir düzen içinde işlediği ve bu düzenin, gezegenlerin konumları, açıları ve hareketleri aracılığıyla dünya ve insan yaşamı üzerinde etkiler yarattığı kabulü vardır. Her gezegenin belirli burçları yönettiği, belirli nitelikleri temsil ettiği ve farklı enerjiler taşıdığı varsayılır. Bu enerjilerin kombinasyonları, astrolojik yorumların temelini oluşturur. Ve gelecek olaylar bu durumlara göre yorumlanır.

Kürelerin Müziği ve Batı Müziği

Modern Batı müziği teorisi, Pisagor’un bu teorisini temel alır. Özellikle Pisagor Akort Sistemi (Pythagorean Tuning) tüm notaların bir başlangıç noktasından (örneğin do) başlayarak ardışık tam beşliler (3:2 oranında) yukarıya veya aşağıya doğru giderek elde edilir. Bu sistemde tüm aralıklar, 2:1 oktav ve 3:2 beşli oranların kombinasyonlarıdır.  Orta Çağ ve Rönesans dönemlerinin Batı müziğinde, bu akort sistemi yaygın olarak kullanılmıştır.

Pisagorcular matematiksel oranlarla açıklanabilen belirli aralıkları (oktav, beşli, dörtlü) ‘uyumlu’ veya ‘konsonan’ olarak kabul etmişler. Bu aralıkları kulağa hoş gelen seslerdir. Batı müziğinde ‘konsonan’ ve ‘dissonans’ kavramları merkezi önemdedir. Müziğin gerilimi ve çözümlemesi durumu, bu iki kavram arasındaki ilişkiye dayanır. Pisagor’un çalışmaları, bu ayrımın ilk bilimsel temellerini atar. Ayrıca Pisagor’un tek telli çalgı ile yaptığı çalışmalar, Batı müziği eğitiminde yüzlerce yıl boyunca mihenk taşı olmuştur. Ayrıca Pisagor’un monokord çalışması da bu eğitimde önemli olmuştur.

 

Kürelerin Müziği Kimleri Etkiledi?

Bu teori sonraki yüzyıllarda birçok önemli bilim insanı ve düşünürü etkilemiştir. Teori ayrıca matematik, müzik ve kozmoloji arasında bağlantı olabileceği fikrini yaymıştır. Böylece bilimin gelişimine de dolaylı yoldan katkı sağlamıştır. Örneğin, Platon, Pisagor’un en önemli öğrencilerinden biri değildir, ama Pisagorculuk düşüncesinden etkilenmiştir. ‘Devlet’ isimli yapıtında ‘Er Miti’ni anlatırken, kozmosun işleyişini ve gezegenlerin hareketlerini, kozmik bir armoni içinde ele almıştır. Platon da matematiğin felsefî düşünce için temel olduğunu savunmuş ve bunu Pisagor’dan almıştır. Onun idealar dünyası ve evrenin matematiksel yapısına olan inancı, Pisagorculuk mirasın bir yansımasıdır.

Batlamyus, Antik Çağ’ın en önemli astronomlarındandır. O da dünya merkezli evren modelini detaylandırmıştır. Her ne kadar gözlemlerine dayanarak Pisagor’un ‘mutlak ses’ fikrini doğrudan kabul etmese de gezegenlerin yörüngeleri ve hareketleri arasındaki matematiksel oranlara olan ilgisi, Pisagorculuğun armonik düşüncesinden izler taşır. Onun astronomik modellerinde, dairesel hareketlerin ve matematiksel uyumun vurgulandığını görürüz. İşte bu Pisagor etkisidir.

Boethius, erken Orta Çağ’ın en etkili düşünürlerindendir. Pisagor’un müzik ve matematik teorilerini Batı Avrupa’ya aktarma konusunda rol oynamıştır. De Institutione Musica (Müzik Kurumu Üzerine) adlı eseri, Orta Çağ’da müzik teorisinin temel metni olmuştur ve Pisagor’un, oranların müziğe uygulanışını detaylandırmıştır. Boethius müziği, ‘kozmik müzik’, ‘insan müziği’ ve ‘enstrümantal müzik’ olarak üçe ayırır. Böylece Kürelerin Müziği teorisini, kendi felsefesine entegre eder.

Bir diğer etkilenenlerden biri de Johannes Kepler’dir. Rönenans’ın ve Bilim Devrimi’nin en önemli figürlerinden biri olan Kepler, gezegen hareketlerinin matematiksel yasalarını keşfetmiştir. Kepler’in, Pisagorcu ve Platoncu mirasın etkisi altında olduğunu söyleyebiliriz. ‘Harmonices Mundi (Dünyanın Armonileri)’ adlı eseri, Pisagor’un Kürelerin Müziği teorisinin, modern bilime en belirgin yansımalarından biridir. Kepler, gezegenlerin yörünge hızları ve yörünge boyutları arasındaki matematiksel oranları incelemiş ve bu oranların müzikal armonilere karşılık geldiğine inanmıştır. Hatta her gezegenin belirli bir müzikal nota çaldığını ve tüm gezegenlerin birlikte ‘kozmik bir koro’ oluşturduğunu savunmuştur.

Son olarak, daha da fazla uzatmamak adına Galileo’nun da Pisagor’dan etkilendiğini söyleyerek yazımı noktalayabilirim. Modern bilimin öncülerinden olan Galileo’nun, müzik ve ses üzerine yaptığı erken çalışmalarında Pisagor’un etkilerini görürüz. O da seslerin matematiksel frekanslarla ilişkisini incelemiş ve titreşimlerin önemini vurgulamıştır.

Özetle Pisagor’un Kürelerin Müziği teorisi, modern anlamda bilimsel bir teori olarak kabul görmese de bilim insanlarını, evrenin derin bir matematiksel düzeni ve armonisi olduğu fikrine yönlendirmesi açısından önem arz ettiğini söyleyebiliriz. Bu teori sayesinde astronomi, matematik ve müzik arasında bağ kurularak, evrenin anlaşılmasında sayıların ve oranların öneminin vurgulanmasını sağlanmıştır. Böylece bilimsel keşiflere de zemin hazırlamıştır. Ayrıca mistik felsefî düşüncenin, deneysel gözlemlerle birleştirerek, modern bilimin doğuşuna katkı sağlamıştır.

Nora Gülüm Erdinç

 

 

Yazar

Exit mobile version