Ruhun diliyle söyleşelim dostluk sofrasında

Dostluk nedir diye sorar
Ruhuma ebedi DOST olan
Sonra dönüp kendi özüne
Düşünür insan dostluk nedir diye…
Ruhun diliyle söyleşmiyorsa kalpler
Zihinlerde sözcüklere yüklenen anlamlar
Uzaklaştırır ruhlarımızı dostluk sofrasından

Ruhun diliyle söyleşelim dostluk sofrasında

 

Dostluk diye bildiğimiz, ruhumuzun başka bir ruhun sırrına ermesi midir? Dostlarımız ise ruhsal yolculuğumuza gönülden eşlik eden yol arkadaşlarımız değil mi ki… Yoksa varlığıyla varlığımıza ayna tutup deneyimlerimizi zenginleştirerek… Gönlümüze misafir olanlar mı dost bildiklerimiz?

Dostun suretinde nafile arar kendini insan. Perdelenmiş kalplerimizle görebilir miyiz suretimizi? Kalbimizle zihnimizi birlemediğimizde, ruhumuzun diliyle konuşabilir miyiz birbirimizle? Zihnimizde kelimelere aynı anlamları yüklemediğimizde, ruhlarımıza sesimizle dokunabilir miyiz? Öz benliğimizde huzuru bulamadıkça, kalplerimizde huzura erebilir miyiz? Ruh, beden, kalp ve zihnen uyumu yakalamadıkça, dostluk sofrasında gönlümüzce söyleşebilir miyiz?

Kâinatın melodisinde ahenk vardır her zerresiyle. Dostluk sofrasına bilgelikle oturan ruhların sohbetinde, sözcükler de ahenk içinde olabilmeli öyleyse. Bilgelikle söylenen her sözcük ruhun dilinden hayat bulup dökülür. Ruh diliyle dile gelen her sözcük düşündürür, değiştirir, dönüştürür, yaşatır ve yüceltir. Ruhu olmayan sözcükler ise düşürür, incitir, koparır ve uzaklaştırır bizi birbirimizden.

Ruhumuzun diliyle söyleşelim o vakit birbirimizle. Sözcüklerden ruhu koparıp atmayalım. Zihnimizde anlam yüklediğimiz sözcüklerle boş yere gürültü koparmayalım. Niyetimizle masumiyetini yitiren sözcüklerle huzurumuzu asla kaçırmayalım.

Birbirimizin gürültüsünden uzaklaşıp, kulak verebilir miyiz ruhumuzun diline? Dostun gönül aynasında, cesaret edebilir miyiz kendimize bakmaya? Bize ayna tutan gönüllerde tanıyabilir miyiz kendimizi öz farkındalık yolunda?

Kendini bilmekle başlar dostun gönlüne yolculuk. Kendini bilmekle mümkün kalpten kalbe köprü olabilmek. Sen kendini bilirsen ey dost ancak varabiliriz birbirimizin hakikatine. Biz kendimizi bilmezsek nasıl gönülden dost olabiliriz.

Kendini bilen insan düşüncelerinin, duygularının, sınırlayan inançlarının ve içsel dünyasının farkında olabilendir. Kendini bilen insan kim olduğunu bilendir. Kendini bilen insan her sözünün, tutumunun ve niyetinin farkında olabilendir. Kendini bilen insan ruhunda ve zihninde ahengi yakalayabilendir. Tene bürünmüş ruhuyla yaşam yolculuğunda deneyimleriyle öğrenen… Ve ardından ruhunun bilgeliğiyle hakikat deryasına karışabilendir.

Ruhunla zihnini susturduğunda, sen tüm manaların ötesine geçersin. Başka suretlerde kendini arayan sen, varlığından dahi ötesin. Seni ruhundan koparan her şeye kalp gözünle bak. Ardından sessizliğinin koynunda ara hakikatini. Sen kudretinle tutunduğun maddeden ötesin hatırla! Sen hakikatini bilmezsen, sana dost olanın da hakikatini bilemezsin. Zihninin dehlizlerinden özgürleşmeden, varamazsın kalbinin sırrına. Varsaydıklarından vazgeçmeden, ulaşamazsın dostunun gerçekliğine.

Takındığımız benliklerden özgürleşip, öz benliğimizle buluşmadan tanıyabilir miyiz birbirimizi. Varsaydıklarımızın esaretinden kurtulmadan varabilir miyiz hakikatimize. Öğrenilmiş tüm bilgilerin ötesine bakabilmeliyiz gönül penceremizden. Ruhumuzun diliyle söyleşelim ki birbirimizle, dilimizden dökülen sözcüklerle dokunsun kalplerimiz öz benliklerimize.

Kendi bilinmezliğinde sır olan insan, nice sırların da ebedi taşıyıcısıdır. Varlıktan evvel de var olan ruhumuz…Tene bürünüp yollara koyulmuş varlık âleminde. Ruhunla sırlanabildin mi SEN bu âlemde…

Ey İnsan! Zamandan ve mekândan bağımsız olan ruhunla bilmez misin sarsılmaz kudretini? Kalbinle zihnini birlediğinde, aydınlanır oysa ki kendinden kendine yürüdüğün yollar. İşte o vakit oturursun dostluk sofrasına ruhunun bilgeliğiyle hakkınca.

Ruh diliyle konuşalım birbirimizle o vakit. Manasız kelimeleri bir kenara koyup, ruhumuzun bilgeliğiyle söyleşelim dostluk sofrasında. Önce içsel dünyamızda ahengi yakalayalım ki… Birbirimizin ruhunda da ahengi bozmayalım boş yere. Kelimeleri zihnimizle eğip bükerek değil, ruhumuzun sesiyle söyleşelim dostlarımızla gönlümüzce.

Görebiliyor muyuz acaba ruhsal gerçeğimizi gönül gözümüzle birbirimize baktığımızda. Nurla sırlanmış aynalarda kendi suretimizle buluşabiliyor muyuz farkındalıkla. Kelimelere sığınmadan gönülden ses olabiliyor muyuz birbirimizi anlamak uğruna. Yoksa sadece yalnızlığımıza teselli mi arıyoruz çaresizce.

Gönülden yara alır dostluklar saflığı bozulmuş niyetlerde. Uyanıp ayağa kalkar tüm sözcükler ruhun gönül mabedinde. Dile gelip ruhun sesiyle hayat bulur sözcükler dostlar sofrasında. Aralanır gönül perdeleri, görünür olur sözcüklere yüklenen anlamlar. Her ruh kendi gönül penceresinden bakar aynalara. Ruhunun derinliklerine her kim neyi ektiyse, zamanı geldiğinde hasat eder dostun sofrasında. Duygu ve düşüncelerde bilinç altına ekilen her tohum, söz olup filizlenir vakti geldiğinde.

O vakit ruhumuzun diliyle konuşalım dostluk sofrasında ebedi. Sevgiyle oturup, sevgiyle kalkalım kalplerimizin tahtından.  Ve ardından SIR olup karışalım gönül deryasına yine dostça.

www.senayzuhur.com

www.diyabetimiyonetiyorum.com

 

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir