Ne kadar sevdiğinin ve bunu ne kadar dile getirdiğinin çok da önemi yok, önemi olan şey bu sevgi için neler yapacağındır.
Evren bize boş yere beş duyu vermemiş. Düşünürsek ki bunlar; görmek, duymak, tatmak, koklamak ve hissetmek ise, sevgiyi sadece bir duyu organımızla almakta bir o kadar eksiktir. Gereksiz alışveriş ve yetersiz doyumun sebebi de sevginin tek boyutlu yaşanmasından dolayıdır. Ayrıca; tek tarz algıyla kurulacak ilişkilerin geleceği, eksik vitaminlere maruz kalan bir bedenin bağışıklığının düşmesi gibi ilişkilerinde bağışıklığının düşmesine ve hastalanmasına davetiye ve sebeptir.
Sözün üzerine derim ki; seviyorsanız sevdiğinizi birçok kez, hatta hiç yorulmadan söylemeniz ve duyurmamız ve doğal olarak sizin de o kelimeyi söylerken sözün titreşimlerine sahip olup aynı frekansa ve huzura geçip bunu da geçirmeniz muhteşem bir şifadır. Ama unutmayalım yeterli değil.
Şu önümüzdeki duvar da belki bizi seviyor ama sadece öylece duruyor. Ayakkabılarımızı da sevdiğimizi söylüyoruz, peki onlar için bir şey yapıyor muyuz? Cevap hayır, ya da “sınırlı” çünkü o bir ayakkabı deyip geçiyoruz. İşte bu; gerçek ve verimli sevgi alışverişi sözle olduğu kadar, gözün ferini aktarabilmekle, sevdiklerimizin kokusunun atom altı hücrelerini dokularımıza yerleştirirken onun da bunu almasını sağlamak için fırsat verip sokulmakla, en yüksek enerjinin en kıymetli adresi olan ellerimizle temas etmekte ve aşkın ruhsal anlamda tadını almakta bitiyor.
Eee yemeğin sunumu da mühim dersek, bu yemeği bir de muhteşem bir şekilde sunmak istiyorsak, vereceğiniz emek, hayatımıza sevgiyi ince ince, narin ve nazende, işlemlerle adeta bir sanat gibi şekil verip yoğurma, öze özünden katarak, emekle, şefkatle yaptığımız o anlamlı sosu gezdirirsek hayat bunu yemez yanında yatar.
Gerçek sevgi eskiden babaların yaptığı gibi annemizden kıyı köşede duyduğumuz “Baban da seni çok seviyor ama” demesi değil.
Arada bir sırtımızı sıvazlayıp sonra derinlere kaybolur gibi sizi yalnız hissettirmesi değildir. Gerçek sevgi koşulsuz ve boldur. Herkese yetecek ve sonsuz derecede verilmiştir. Eğer biz bundan nasiplenmeyi bilmiyor ve kullanmıyorsak yazık ki dolabımızda pişirip yerini bulmayan ve üstelik bozulup çürüyüp yok olmasına izin verdiğimiz canım meyve ve sebzeler gibidir sevgi. Evimizde olup da kullanılmayan bir oda, ampulü olup da çalışmayan bir lamba gibidir.
Hatırlatmalar için teşekkür ederim Figen Yavuz. İnsanlar sevmekten mi sevilmekten mi korkuyor bilemedim. YA da sevgiyi nasıl tanımlıyorlar, herkesin bir beklentisi var. Anne çocuktan, çocuk anneden bekler ve bunun adını da sürekli olarak koşulsuz sevgi olarak tanımlar insan çocuğu. Sanırım, koşullar, şartlar, korkular, beklentiler, düşler, hayaller, yarınlar, dünler ve anlar hepsi bir arada iken sevgi garip bir hal alıyor. Sebepsiz sevenlerden olmayı öğrenmek güzel olurdu. Emeğine sağlık
“Seni Seviyorum” dilimize pelesenk olsun ve birbirimize yansıtıp gösterelim 🙂
Kaleminize sağlık