Daha anne karnında alışırız maddesel bağlılığa… Bir göbek kordonu bağlar bizi annemize ve o kordon tüm hayatsal değerleri, bize sağladığı gibi en kıymetlimize ve yegane güven kaynağımıza bağlar bizi… Bir gün dalından koparılan olmuş bir meyve gibi koparılıveririz… Olmuşuzdur olmasına ama daha ilk anda ciğerlerimiz o keskin acıyla yanar. Böyle oluşur ilk güvensizlik tecrübesi hayatta. O çok güvendiğimiz kordonu da kestiler mi, kalır bize minik ve yetersiz bir beden. Ruh bu bedenin içinde çırpınır durur çaresizce. İlk andan itibaren ruh, bedenin ihtiyaçlarına yönelir. Bedeni yaşatmak için, maddeyle bir olmak için, madde dünyasında varolmak için…
En nihayetinde alışmaya ve öğrenmeye başlarız yaşam sanatını anne denen Dünya rehberiyle. Anne bir koruyucu melektir etten kemikten. Sevginin ilk ve en saf halidir aslında. Madde ve ruh arasında bir köprüdür çift yönlü. Dengede ve sağlam bir köprüden hayata adım atan birey yaşam yolculuğunda daha emin adımlarla ilerleyecektir. Hep tutunacak bir başka kordon, bir başka madde ihtiyacında olmadan. Maddenin dünyevi yolculuğunda bir araç olduğunu bilerek, amaçlaştırmadan… Dengede yaşayan bu sağlıklı kişiler yaşamları boyunca insanlığa hizmet etme eğilimi gösterirler. Çünkü parlayan ruh her zaman çevresini aydınlatır. Bu kişiler üzerinde yaşadıkları toprak anayı da korur. Çünkü almak ile vermek de bu kişiler için dengede olması gereken bir durumdur. Toprak ana besler, korur. Ve dengedeki kişi de şükran duygularıyla karşılık verir. Sistemlerdeki bozukluklar, haksızlıklar, eşitsizlikler kısaca değerleri değersizleştiren her unsur bu kişilerin hedefindedir. Bu kişiler özgür ruhlardır, güvende hissetmeleri için maddi kordonlara ihtiyaçları yoktur. Maddeyle yaşarlar ancak maddeye bağlanmazlar.
Toplumların terazisi olan bu özgür ruhların aksine bir de şirazeyi şaşmış olanlar vardır. Bu kişiler sadece alırlar. Özlerine güvenmeyi bilmediklerinden hep bir kordon oluşturma gereksinimleri vardır. Bu sahte kordonlar elbette illüzyondan öte değildir. Geçici bir yeryüzüne kazık çakma hissi yaratırlar. Ancak içerilerde bir yerlerde hala çırpınan ruh gerçeği haykırmak ister. Bu ses vicdanın sesidir. Sesten rahatsız olan kişi hep daha fazla kordona ihtiyaç duyar ve çarpık sistemin madde bağımlısı kölesi oluverir.
Güç; güvensiz kişilerin başını döndürür ve yegane hedefidir. Çünkü güçlüye yakın olduklarında veya güçlü olabilirlerse daha büyük bir kitleye ulaşıp sağlıksız kordonlarla Tanrıcılık oyununa geçiş yapabilirler. Bu Tanrıcılık oyununun en tehlikeli boyutu siyasette din argümanını kullanmaktır. Dinin tamamen maddeleştirildiği bu oyunda temel kural toplumun diğer güvensiz bireylerine sahip olmaktır. Kişi kendini sistemle güçlendirip, din ile ilahlaştırdığında muazzam bir mürit ordusu yaratabilir. Tüm madde bağımlıları sahte din ışığıyla donanımlı bu güce kayıtsız şartsız biat ederler. Toplumu sömürmek, toplum değerlerini yok etmek sevgisizce, saygısızca… Acınası zafer çığlıkları yankılanır dört bir yanda. Nefret tohumları saçılır kalplere…
Aslolan şudur ki, Tanrıcılık oyunu başrol kahramanları için her zaman trajik sonuçlar getirmiştir. Başrol olana kadar o kadar sağlıksız kordon oluşturmuştur ki, kişi adeta arapsaçına dönmüş bir ego dünyası halindedir. Bu kişi Dünya’ya ait değildir artık, kendisi kendi Dünyasının Tanrısıdır. Müritleri etrafında döndükçe büyür; büyüdükçe daha çok kordona ihtiyaç duyar. Ego daima alır ve hep daha fazlasını ister. Daha fazlası kalmadığı an kırılma noktası anıdır. Daha fazla alacak mürit yoksa ego rahatsız olacaktır. Saldırganlaşacak ve umutsuzca isteyecektir. Egoyu besleyemeyen madde bağımlısı kişi güç kaybına uğrayacak ve müritlerin egosunu tatmin edemez duruma geldiğinde ise bir bir onları kaybedecektir. Tanrıcılık oyununun kaderi budur. Çünkü mutlak güç yalnızca Yaradana mahsustur. Kişi gerileme dönemini büyük bir çöküş içinde yaşar. Ancak zarar verdiği sadece kendisi değildir. Toplum ve insanlık da bu süreçte büyük zarar görmüştür.
Bu zararın telafisi gücü yettiğince özgürlük savaşçılarının sorumluluğundadır. Onlar karşılık beklemezler. Yaşam amaçlarını bilirler. Sevgiyle çalışırlar. Müritlere ihtiyaçları yoktur; çünkü güven onlar için güçten değil, sevgiden gelir. Aynı aydınlık amaçta olan sağlam dostlukları vardır. Onlar yalnızken de birlikte de özgürdürler. Dengededirler ve denge oluşturma gayretiyle insanlığa hizmet ederek huzur içinde yaşam yolculuklarını tamamlarlar.
İçinde bulunduğumuz bu zamanda tüm özgürlük savaşçılarına çok iş düşüyor. İnsanlığın daha fazla ışığa ihtiyacı var son günlerde… Koşulsuzca parlamalı ruh tüm sahteliklerin üzerine… Umut var, oyun bitecek, perde kapanacak ve sevginin zaferi kalplerde coşkuyla kutlanacak…
Özgür bir ruh olabilmek için önce toplum ve ebeveynlerin ördüğü içimizdeki duvarların yıkılması lazım ! Sonrasında bağımsız ,önyargısız,özgürce düşünüp sorgulayan bireyler oluruz. Doğruyu bulmak için merak ,araştırma ve keşif dürtülerini harekete geçir!
Bazen toplumlar hipnotize olmuşçasına sürüklenirler,bunları yönlendirmek çok basit olur. Onlara empoze edilen herşeyi doğru kabul ederler. Kitleler halinde hareket ettiklerinden çok tehlikeli olurlar. Yakın tarihte bir sürü örneği vardır.
Aslolan vijdanımız,aklımız ve mahtığımızla hareket ederek ,özgür bir ruh olarak çarpıklıklara karşı savaşım verebiliriz…
Bir özgürlük savaşcısı olarak seytan ile kurduğu cerahatli kordonunu koparmak .Kanlı sapkın çağdışı yönetimlerin bizi sarmasını engellemeliyiiz.Hata bunun için son mohikan olana kadar mücadele edip gerekirse yeraltına inip mücsdelemizi illagal bile yapmalıyız.Bu konuda bir dakika dahi düşünmem