Bazılarınız, özellikle de kişisel gelişim, değişim konularına ilgi duyanlar, alma verme dengesini hep duymuştur.
Ben çocuk yaşlarımda ailem tarafından alma-ma yönünde eğitildim. Misafirliğe gittiğimizde daha evdeyken uyarıldım. Bak sakın sana bir şey verildiğinde daha fazla talep etme, en sevdiğin şeker ikram edildiğinde ikinciyi isteme, nazikçe geri çevir. Karnım aç deme. Evde karnını iyice doyur. Açıkçası ben, almanın ve istemenin çok ayıp olacağına inandım. Gittiğim misafirlikte ebeveynlerimin gözü hep üstümdeydi. Zaten onların gözlerini bir kere bana dikmeleri ve kaşlarıyla işaret etmeleri yeterliydi ne yapmam gerektiği konusunda… Eğer bir yere yemeğe davetliysek, yemeğin tadını çok beğenmiş olsam da ikinci tabağı istemem söz konusu dahi değildi. Çocuk yaşlarda nur topu gibi sakın alma inancım oluşmuştu.
İlerleyen yaşlarımda, özellikle de ikili ilişkilerimde bu dengenin ne olduğuna dair iyice kafam karıştı. Çocukluktan getirdiğim sakın alma inancım, almayı bilemediğim için, oldukça dengesiz ilişkiler yaşamama sebep oldu. Almayı hiç öğrenememiş biri ya hep vermeye gönüllüdür ya da ne alır ne de verir.
Nedir bu alma verme dengesi ve nasıl bu dengeyi sağlayabiliriz?
Evrende her şey zıddı ile mevcuttur. Madalyonun iki yüzü gibi düşünebilirsiniz. Almayı bilmeyen, vermenin ne olduğunu da tam olarak bilemez. Bilinçsizce ya çok talep eder, ya da çok verici olur. Bu denge yaşam akışımız için oldukça önemlidir. Diyelim ki birisine iyilik yaptık; bir sorunu vardı, saatlerce onu dinledik, yardımcı olmaya çalıştık. Bu durumda biz karşı tarafa kendi vaktimizi ayırdık. Yani verici olduk. Karşı taraf ise bizden vaktimizi aldı. Ne yapılmalı denge sağlanması için? Karşı tarafın bize bir iyilik yapması bu dengeyi düzenler. Maalesef şimdiki zamanda özellikle de ruhsal gelişim sektöründe alma ve verme dengesi biraz yolunu şaşırdı bana göre. Sadece para odaklı bir alma ve verme dengesi dolaşıyor ortalıkta. En yakın arkadaşınız bile olsa, bak ben sana şimdi seans yaptım, sen de bana bunun parasının en azından bir kısmını vermelisin, alma verme dengesi bozulmasın denir oldu.
Alma verme dengesi sadece maddi olarak dengelenmez. Çok yakın arkadaşınıza bir seans yaparsınız, karşılığında kişinin maddi durumu ölçüsünde bir yemek ısmarlamasını talep edebilirsiniz. Bir çay, bir kahve de bu dengeyi sağlar. Önemli olan kişinin bu prensibi idrak etmesi ve yapılana karşı bir şey ödemeye gönüllü olmasıdır. Aksi takdirde karşı tarafı zor durumda bırakarak yine bu dengeyi altüst etmiş olursunuz.
Danışanlarımdan biri, erkek arkadaşıyla her buluşmasında bu dengeyi o kadar hayati kılmış ki, buluşmadan önce her ne program yapılıyorsa, mesela sinemaya ve yemeğe gidecekler, sinema sende, yemek bende demeye başlamış. Yani alma verme dengesini cebinden çıkacak paranın miktarına göre ayarlıyormuş. Bu şekilde davranırsa alma verme dengesinin sağlanacağını düşünüyormuş. Elbette bu şekilde olmaz. Alma ve verme dengesinin yanlış anlaşılması ve uygulanması özellikle ikili ilişkilerde yıkıma sebep olabilir. Bahsettiğim denge cimriliği barındırmaz. Bu örnekte yapılan davranış cimrilikten başka bir şey değildir. Cimrilik ise sadece parasal değil, sevgide de cimriliği beraberinde getirir.
Aldıklarımız ve verdiklerimiz daima bir denge oluşturur. Bu dengeyi sağlayan unsurlar herkes için farklıdır.
Asıl olan kendini sevmek; alma ve verme denkleminin tek gerçek değişkenidir.
Sevgiler…