Aşk Sınırsız Ve Mükemmel Bir Akış

İnsanların ortak problemi en çok kendilerini sevmeleridir. Bu egolarının sürekli alma isteğinde olmasından kaynaklanan doğal bir sonuçtur. Tabii ki kişinin hep kendisini sevmesi gerçek sevgiden kaynaklanmaz. Kendini başkalarından daha değerli ve daha yukarıda görmek ona haz verir. Bundan aldığı hazzı sever. Kendine olan gerçek sevgi bu noktada imkansızdır zaten. Kişideki alma arzusu eksiklik hissiyatından gelir. Hep bir şeyleri kendinde eksik hisseder, kendisiyle barışık, ruhuyla bütün değildir. Bu yüzden alma arzusu kişiyi, kendinde hissettiği eksiklikleri saklama çabası yüzünden onu sürekli başkalarından daha iyi durumda görmekten zevk alır hale getirir. Böylece kişi kendini bununla avutmuş olacak ve kendini mutsuz hissetmesi için neden kalmayacaktır.

Böyle bir haldeyken, kişiye kendini seviyor nasıl denir ki? Gerçekte kişi bunları kendini sevdiği için değil, aslında bir türlü kendini gerçekten sevemediği için, kalbini gerçek sevgiye açamadığı için yaşar. Bu şekilde de hiçbir zaman başkalarını sevme koşuluna gelemez. İnsanlık tarihinde gelmiş geçmiş tüm öğretilerin en önemli ve ortak çıkış noktası buna dayanır: “Dostunu kendin gibi sev”, “Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” vs. hepsi farklı ifadelerle aynı şeyi söyler bize.

Aşk Sınırsız Ve Mükemmel Bir Akış

Sorsan yaradılışa ve Yaradana inanan herkes O’na olan sevgisinden bahseder. Aslında bu da gerçek sevgi değildir, korkudan ötürü söylenmiş içi boş sözlerdir. Sanki O’nun bizi sevme şartı bizim O’nu sevmemizden geçermiş gibi. O bizi her halükarda sever, tıpkı çocuk anneyi sevmese bile, annenin yine de onu sevmesi gibi. Asıl sorun biz O’nu sevme koşuluna nasıl geleceğiz. O’nun yarattıklarını sevemeyen kişi O’nu nasıl sevebilir ki?

Yaradılış olmasaydı Yaradan bilinir miydi? O’nun yarattığı iyi ve kötü, her şeye hayranlık duymayan kişi O’nu sevmekten hatta sevginin kendisinden bahsedemez bile. Çünkü sevginin kendisi Yaradan, tüm yaradılış da bu aşkın alametleridir.

Kendini belli kişilerin ve şeylerin sevgisiyle sınırlayan, kalbini her şeye, tüm varoluşa açmayan kişinin sevgisi bir gün bitmeye mahkumdur. Çünkü bu kalpten değil, egodan gelen kısıtlı bir sevgidir. Bir yanılsamadır. Kişi, kendi duygularını tatmin eden kişileri sever. Tıpkı şöyledir, bu kişi bana haz veriyor, kimyamız uyuşuyor, bana iyi bir psikoloji veriyor, o yüzden onu seviyorum. Ya da bu ağacın rengi hoşuma gitti, çok sevdim gibi.

Aşk, kişilerle ve nesnelerle sınırlandığı zaman, gönülden özgürce akmasına izin verilmediği zaman ileride bir sorun olacağı ve son bulacağı kesindir. Çünkü aşkın kendisi limitsizdir, sonsuzluk ve mükemmelliktir. Hepimiz birer kanalız ve bu kanaldan sınırsız bir sevgi akıyor. Bu sınırsızca gelen şeyi sınırsızca akıtamazsak, engel koyarsak bir gün bize sorun yaratacak. Musluğu açıp suyu serbest bıraktığını düşün, eğer musluğun ağzını tıkarsan en son musluğu patlatırsın. Bunu kimsenin bir anda yapması beklenemez tabii ki. Bunun için kabımızı günden güne büyütmeliyiz. Sevgiyi önce ufak şeylerle hissederiz, kabımızın gönlümüzün büyüklüğü ölçüsünde. Önce en yakınlarımızdan başlar, bu dünyada hayatımıza giren herkes, her şey bizim bunu pratik etmemiz için bir fırsattır. Aile, arkadaşlar, sevgili, çocuk, , hayvanlar vs. Önemli olan kişinin kendini az ile sınırlandırmamasıdır. Gitgide kabımızı genişletmek için uğraşmalıyız ki bu sevgi akışı bir bardaktan bir göle, oradan da ırmak olup denize kavuşsun.

Gerçek aşk sahibi hiçbir şeyde kusur görmez, her şeyde bir ahenk, bir güzellik görür. Hem kendinde hem kendi dışındaki her şeyde.  Gönül penceresinden baktığı herkeste kendini görür, nasıl onlarla aynı olduğunu, nasıl her şeyin mükemmel bir ahenk ve güzellik içinde olduğunu…

Yazar Hakkında

İzmir doğumlu Çağla Meydan, Ortaokul ve lise yıllarını İzmir TED Kolejinde okuduktan sonra üniversite eğitimi için Ankara’ya gitti. 2002 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin Maliye bölümünden mezun oldu. 2003 yılında, New York’a taşınıp orada yaşadığı dönem içerisinde mesleğini icra etmeye başladı. 2008 yılında, Amerikan vatandaşlığını elde etmesinin akabinde New York’ta Muhasebe ve Finansal Yönetim üzerine Master eğitimine başladı. 2010 yılında aldığı Master diplomasının hemen ardından girmiş olduğu yeminli mali müşavirlik sınavlarını başarıyla geçip kariyerine New York CPA olarak devam etti. Manhattan’da finans sektöründe geçirdiği dokuz yıllık iş hayatının ardından, 2012 yılında Türkiye’ye dönerek İstanbul’a yerleşti ve Uluslar arası 4 Büyükler’den biri olan denetim, vergi ve danışmanlık hizmetleri sağlayıcısı KPMG’de çalışmaya başladı. Akabinde kendi açtığı kredilendirme ve danışmanlık şirketini yönetmeye başlayarak finans sektöründe kısa bir süre daha devam ettikten sonra yaşam amacının bu olmadığı hissiyatıyla, mesleğini ve sektörü terk edip hayatına yeni bir sayfa açarak gönlünde gerçekten neyin yattığını keşfe çıktı. Gerek New York'ta geçirdiği yıllarda işten arta kalan zamanlarda, gerekse Türkiye'ye döndükten sonraki süreçte Kundalini Yoga, meditasyon, reiki gibi spiritüel çalışmalarda bulundu. Resim ve müzik yeteneklerinin üzerinde çalışırken gönlünden akmaya başlayan şiir ve sözleri de kaleme almaya başladı. Hayatının bir evresinde kadim öğretiler üzerinde çalıştı. 2016 yılında, eşiyle tanışmasının hemen ardından hayatlarını birleştirdiler. Evlendikten sonra tekrar yurt dışında yaşamaya başladığı süreçte, hayatın giderek derinleşen anlayışıyla ve bu yolda yıllardır biriktirdiği izlenim ve içselliğiyle gönül kabından taşan hislerini, makalelerini, sayısız şiir ve sözlerini paylaşmaya başladı. Makalelerinin bir kısmını Yuvaya Yolculuk Dergisi’nin yazarı olarak 2017 yılından bu yana yayınlanmaktadır. Ayrıca astroloji bilimine olan ilgisinden dolayı 2017’den beri Vedik / Hint Astrolojisi üzerine çalışmaktadır. Hayatının anne olduktan sonraki safhasında var oluşun ve var etmenin getirdiği yeni bir olgunlukla iki kitaplık bir roman serisini tamamlamıştır.

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x