Etrafıma bakıyorum herkes bir inanç ve düşünceye bağlı. Sadece bağlı olsa iyi inancın kendisi olmuş. Ona göre böylesi bir teslimiyet aydınlanma getirecek. Neyin aydınlanması? Diye sorunca da verilen cevaplar “kendi aydınlanması” üzerine oluyor. Fakat büyük resme bakınca binlerce inanç, düşünce, teori ve din arasında ona bağlı olanlar kendisine karşıt bir fikir ya da eylem ile karşılaştığında bütün o sevgi hallerini bir anda terk edip, sağ omuza binen iyilik meleğinin defterini yırtıp sol omuzdan günah listesi çıkartıveriyor.
Dinlerde böyle, hangisine bakarsanız bakın, tanrının sevgisini ilettiklerini söylerler ama siz onun tanrısını tanımadığınızı söylediğiniz anda bir anda sevgi yerini cinayete bırakabiliyor. Bir inanca ve düşünceye bağlılık halen aydınlanma getirir mi? diye sormaya devam ediyoruz!!!
Sadece dinler mi böyle? Değil tabi… İçinde insan olan her fikir ona inanan ve inanmayan iki kişi olduktan sonra değişim geçirmeye başlıyor. Farklılıkları yok etme çabası ise komik bir nedene dayanıyor, bu yol seni refaha götürecek, bu yol seni cennete götürecek, bu yol seni aydınlatacak, bu yol seni güzelleştirecek, bu yol sana çok güzel şeyler katacak söylemleri arkasında, verilen hayır cevabına ise “sen işe yaramazsın, bir şey yapmaya değmezsin, senin için uğraşanda kabahat, ne halin varsa gör….” tarzı geri dönüşler yapılarak o iyilik hallerinden bir anda körleşmiş öfkeleri açığa çıkartabiliyor…
İnsan, kendi içinde yaşadığı boşluğu doldurmak için o kadar çok düşünce ve din icat etmiş durumdaki bunu kendisi bile toparlayamıyor artık. Günün sonunda gelip durduğu yer, inandığı ve sempatizanı olduğu düşüncenin militanı olarak o boşluğu tamamlamaya dönüyor. Diğer insanların iyiliğe ve cennete kavuşması için harcadığı çabanın cevap bulamamasına duyduğu öfke onu bir katil haline getiriyor. İlginçtir, dünya inanç tarihi inandıklarını yaymaya çalışanlar ve onlara inanmayıp biz buna inanıyoruz diyenlerin arasında geçen savaşlar ile şekillenip duruyor son iki bin yıldır.
Fikirler adam öldürür mü?
Öldürüyor işte. Aynı düşünce ya da din içerisinde bile inatla savunulan doğru olmayan doğrular için çok kavgalar olmuş, ayrılıklar meydana gelmiş hatta savaşlar ortaya çıkmıştır. Ne tanrı ne de bir düşünceyi açığa çıkartan kişi, o düşünce ya da inancın daha çok insana ulaşması için adam öldürmeyi dayatmamıştır insanlığa. Fakat inancın körlüğü, teslimiyetin karanlığı, başka dünyaları ve fikirleri görmemenin ahmaklığı her insanı günün sonunda düşünce ve varlık katili yapıp bırakıyor.
İnançlar adam öldürür mü?
Sanırım, öldürmeye ilk başlanılan yer inançlar olmakta.
- Bak orada cennet var gelsene, orada sonsuz mutluluk var…
- Hayır istemiyorum, ben burada yaşayacağım..
- Olmaz, orada bunları sonsuz kez deneyimleyeceksin, burada hepsi günah!
- Burada günah olan orada nasıl serbest oluyor, ben günahı da sevabı da burada yaşayacağım…
- Öyle mi? Demek günahkar olmayı seçiyorsun, tanrının cennetini ve tanrıyı red ediyorsun, öl öyleyse.. öl… öl…. Öl…
İnsan, öldürmek ve yok etmek üzere programlanmış, kodlama hatası olan ve sürekli olarak hata mesajları verip, göçen bir yazılımdan ibaret. Algıları ile oynanmaya hazır, her türlü virüslü düşünceleri kapmaya hazır açıkları olan bir beyne sahip. İnsan, varoluşu itibariyle “her ne kadar kendisini tanrının en değerli ve özel kulu olarak görse de” arızalı ve bozuk bir varlık. Tüm bu arızalı ve bozuk halleri ile zarar verdiği, dünya sistemi, onun aptalca ihtirasları ve aymazca düşünceleri yüzünden yitip gidecek. İnsanların değil de çocukların, hayvanların, ağaçların, derelerin, nehirlerin, denizlerin, okyanusların, gökyüzünün, toprağın bu kadar çok kirletilmesini affetmeyecek varoluş…
Körlüğünüze sebep olan her duygu ve inançtan özgürleşip, erdemli bir insan olmaya adım atmanız dileğiyle.