Eddi’nin sükuneti, Çiçek’in tezcanlılığı arasında olağan seyrinde bir sohbet başladı bugün. Bu sayede hepimizin son zamanlarda arasında kaldığı soru işareti ve ünlem fırtınasına nokta koymak istedik. Korkularımızdan, kaynağından, toplumdan ve hepimizi kavuran nefretten söz ettik. Egolarımızı bir kenara attık ve çözüm aradık. En nihayetinde sevgide karar kıldık…
Ç. Fırtınayı hissediyor musun Eddi?
E. Dünyayı değiştirmeyi arzularken yaratacağım halin ne olacağını bilmemek beni ürkütüyor. Yola çıkmakla, yolun sonunun belirsizliği beni endişelendiriyor. Fırtınadan çok, fırtına öncesi sükünetin içindeyim Çiçek. Ya sen? Ne yapabileceğini düşünüyorsun? Havayı değiştirmek elinde mi?
Ç. Havayı değîştiremem belki. Ama fırtınanın içindeki elementlerden biri olduğumu kabul edersem; kendimi yumuşatarak fırtınayı da etkileyebilirim. Yanımdaki elementler de sevgiden nasibini alır.
E. Fırtınaya sebep olan sensin o zaman?
Ç. Sebep olan benim demeyeyim Eddi. Ama fırtınanın gözüne çekildiğimi hissettiğim doğrudur. Hem de tüm negatifliğimle her bir zerreyi iterek fırtınayı beslediğimi itiraf etmeliyim. Farkındayım… Ama şimdi içimde sükut arayışındayım. Başarabilir miyim? Bilmiyorum.
E. Başarı ne demektir? Kime göre, veya neye göre başarmak? Sonuç odaklı olmayı hiç beceremedim. İç dünyamın dış dünyaya yansıdığını bilmekle beraber sorunları kendi içimde çözümlemem gerektiğini hayat bana öğretti… Sen ne öğrendin hayattan?
Ç. Hayat, her gün sınavın bir fazlasını önümüze sunuyor. Özellikle toplumsal sınavların. Kutuplaşmaya hizmet ettiğim sürece sınavı veremeyeceğimin farkındayım. Ama düşüncelerimin yükü altında eziliyorum bazen. Sen bu durumu aşabiliyor musun? Sevgide kalmayı başarabiliyor musun?
E. Kutuplaşmak, güçlü fikir sahibi olmak mı? Ne istediğini bilen istediğinde diretir sanıyorum. Sürüye dahil olmak fikri bana ters geliyor. Düşüncelerin ağırlığını biz kendimiz koyarız. Elbette sevgi ve olumlu düşünmek yolu kat etmemiz için destek olacaktır. Sürekli sevgide kalmanın yolu varsa ben henüz bulamadım. Yine de her şerde hayır vardır diye düşünüyorum ne dersin?
Ç. Elbette her şerde bir hayır vardır. Sürüye dahil olmak değil arzum. Bölündüğümüz iki kutup hangi ortak paydada birleşebilir onu bulmak. Toplumda demokrasi ve milliyetçilik kavramları bile anlamını kaybetti. Sık sık çaresizliğe kapıldığım bu günlerde bir umut arıyorum. Bir ışık…
E. Dış dünyada gördüğüm her şey benim iç dünyamın yansımasıdır. Senin gördüğün dünya ile benim baktığım pencere aynı olmak zorunda değil. Ben belirsizlik ve bunun beraberinde getirdiği korkuyu görüyorum. Belki de ben korkağım neler olup bittiğini anlamadığımdandır.
Ç. Açıkçası şu sıralar hepimiz korkağız. Çünkü öngörü yeteneğimizi kullanamıyoruz. Kavramlar, olaylar, insanlar öylesine bulanık ki yarın yalnızca bugünün tortusundan ibaret. Sıyrılıp sistemin dışına çıkmayı denesek belki bütünsel olarak daha fazlasını görebiliriz. Korkularımızın üzerine gitmek mi? yoksa korkuları yok saymak mı doğru? İçsel çözüme hangisi daha yakın? Önce buna karar vermeliyiz.
E: Korkularla tanışıp kabullenmek hep benim yolum oldu. Yok saymaksa korkularımı güçlendirdi. Elimden ne gelir ona bakıyorum. Kapanmak, susmak, beklemek ve sabır dışında ne yapabilirim bilemiyorum… Dua ve temennilerin işe yaradığından eminim. Bu sıralar en çok bunu yapıyorum.
Ç. O zaman korkularımızı ve toplumsal nefreti kabullenelim ve toplumu her haliyle sevgiyle sarmalayalım desek; hainliği ve cehaleti de sarmalamamız mümkün müdür?
E: Toplumsal nefret toplumla ilgilidir. Ben kendi içimde nefret var mı ona bakmalıyım. Korkularım var, evet. Hainlik gibi sıfatlar güçlü kelimelerdir. Ben kendimden sorumluyum ben kendime dönüp ne düşündüğüme ne hissettiğime bakmalıyım. Ben ben olmalıyım. Tavrım, düşünce veya eylemlerim birine tepki şeklinde olmamalı. Her şey herkes benim yarattığımdır. Aklımda veya dış dünyamda…
Ç. Yani diyorsun ki: Önce ‘can’ı seveyim, kendimi sevgi doldurayım. Sonra da topluma o gözle bakıp canana kendimi yansıtayım.
E. Aynen öyle diyorum. Ben sevgi dolu olursam dışarıya da bunu yansıtırım. Herkes sevgi dolsa dışarıda da sevgiden başka bir şey olmaz. Ancak bunu yapmak zor geliyor insanlara. Halbuki doğal halimiz bu. Biz doğallıktan, kendimiz olmaktan uzaklaştık. Sen ne diyorsun?
Ç. Çevremizde gördüğümüz ilkel, savaşçı benlikler bizim özümüz değil. Yaralarımızı sarıp yeniden ‘ben benim’ demeliyiz hayata. Bu olağanüstü halimizden günden güne arınıp hayatın olağan seyrine dönmeliyiz. Zor, ama imkânsız değil. Nefret ekip, anında sevgi biçmeyi bekleyemeyiz elbet. Şimdi, sevgi tohumlarını bu sohbetimize ekelim. Sonra beraber sevgiyle biçeriz.
E: Seni seviyorum…