Bir zamanlar büyük bir turizm şirketi, filosunu iki katlı devasa otobüslerle donatmıştı ancak ‘minik’ bir ayrıntıyı gözden kaçırdı; araçlar çok uzun olduğu için, o zamanlar Topkapı’da bulunan Anadolu otogarına girip manevra yapamıyordu.
Ee, onca araç ne olacaktı? Şirket öyle bir çözüm buldu ki akıllara zarar; otogara yakın sayılabilecek bir yerde kendine özel bir terminal yaptırdı!
Şirket belki de sonradan yapması gereken bir atılımı -böyle bir sebepten dolayı- önceden yapmış oldu.
Nasıl ki karanlıktan korkuyor olmak adama ampulü bulduruyor, uzaktaki sevgilisini özlüyor olmak telefonu…bu da öyle bir şey olmalı.
Bilemiyorum, bu tetikleyici gibi görünen unsurlar birer şehir efsanesi mi ancak bir şekilde işe yaramış işte…
Ancak bu iki mucidin gözden kaçırmamamız gereken bir ortak noktası vardı: İkisini de tetikleyen duyguları; korku ve özlem…ve ikisinin de kaybedecek bir şeyi yoktu.
Bakın bu çok önemli; üzerinde ayrıntılı ve derin düşünülmesi gereken bir konu bu.
Planlama hatalarına takılıp kalmayın; onlar size yeni ufuklar açabilir, çözüm yollarının bulunmasını hızlandırabilir…ancak sizi başarısız da kılabilir, bu durumu kabul ederek yola çıkın. En azından düş kırıklığı yaşamazsınız.
Burada akla bir soru daha geliyor; böyle atılımlar yapacak kadar cesur bir firma nasıl oldu da sektörden çekildi; bölündü ve küçük bir firma olarak varlığını sürdürmeye çalışıyor?
Üstelik bu şirketin kültür turları yapan bir kolu daha vardı; bundan yirmi küsur yıl önce on günlük Karadeniz-Kapadokya turu yapmıştım ki bu ilk ve son oldu, Türkiye’de bir daha da böyle bir tur yapılmadı.
Hayat gerçekten çok ilginç ve şaşırtıcı; farklı etkenlerin damga vurduğu süreçler yaşıyoruz ve ne zaman ne olacağı hiç belli olmuyor.
Kim bilir belki de plansız, geleni yaşamak daha iyi; o zaman kafalarda bu kadar soru işareti olmaz, ben ne olacağım derdine düşmeyiz, ne dersiniz?
Bir bilge “hayat sen plan yaparken başına gelenlerdir,” demiş; sanırım haklı çünkü ne yaparsak yapalım, olayı tepeden yöneten bir güç var, onun planı devreye giriyor…
Gelişine yaşıyoruz fakat anlamlar içinde boğuluyoruz. Anlamları terk etmek gerekiyor gibime geliyor. Ne dersin üstad…