Hastalıklı karakter mi yoksa hastalık karakteri mi?

İş hayatımın ilk yıllarında beraber çalıştığım bir amirim durup dururken parlayıverirdi. Aniden gözlerinde şimşekler çakar, büzdüğü dudakları üstünde bıyıkları titrer, yanaklarını şişire şişire kükreyiverirdi. Zamanla alıştım tabii, sonraları iyi dost olduk ama bu özelliği hiç değişmedi.

Sakin görünüşlü bir arkadaşımsa günün birinde yemek yediğimiz restoranda servis yapan garsonun ettiği yanlış bir kelime yüzünden beynine yürüyen kanıyla ortalığı birbirine katmıştı.

Hastalıklı karakter mi yoksa hastalık karakteri mi

Bir başkası öyle sakardı ki düz yolda düşerdi. Öteki gördüğüm en ukala kişilerdendi. Burnu düşse yerden almaz bir kuru selamı esirgerdi. Öbürü öyle dengesizdi ki anı anına uymazdı. Kimi gün neşe içinde kimi gün umutsuzluk denizinde boğulurdu. Diğeri öyle tembeldi ki, elini-kolunu oynatmakta bile zorlanırdı. Durmadan öksürür, boğaz ağrısından şikâyet ederdi. İyi günü yok gibiydi.

Bana gelince; hiç unutmam, tanık olanların da unuttuğunu sanmıyorum, sıcak bir Ağustos günü iş için gittiğimiz kentte kalacağımız otelin kapısından içeri girer girmez iki elimdeki eşyaları zemine fırlattığım gibi hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Üstelik kendim de bilmediğimden nedenini kimseye açıklayamamıştım. Herkes büyük bir felaket haberi aldığımı sanmıştı. Ondan sonra epey müddet hiç hak etmediğim hâlde “sulu göz” muamelesi gördüm bu meseleden dolayı.

Şimdi duralım ve bir ara verelim yukarıdaki tuhaflıklar resmî geçidine, ardından güncel bilgilerimize sızan bilgilerle yaklaşalım olaylara.  Şeker ve tansiyon kişilerde asabiyet yapabiliyor, ani tansiyon düşüklükleri denge bozukluklarına sebebiyet verebiliyor, astigmat sahipleri kişileri ve şekilleri düzgün biçimde göremiyor-ayırt edemiyorlar, bipolar bozukluğu olanlar uç noktalarda duygu durumu değişiklikleri yaşıyorlar, tiroid sorunları aşırı halsizliğe, öksürük ve boğaz ağrısına neden olabiliyor, sıcak çarpması ise kişide ağlama duygusunu tetikleyebiliyor tıpkı yüksek tansiyon gibi.

Özetlemek gerekirse; amirim şeker hastasıydı, arkadaşlarımdan birinde yüksek diğerinde düşük tansiyon vardı, diğeri bipolardı, öbüründe guatr vardı. Bana gelince o gün beni sıcak çarpmış, acilde öğrendik.

Anlatmak istediğim şu ki; herhangi bir rahatsızlık yaşayan ya da yaşamakta olan kişiler zaman zaman bu rahatsızlığın yan etkilerine göre tepkiler verebiliyor hatta bazen kendilerine hiç uygun olmayan davranışlar sergileyebiliyorlar. Eğer bunlar bir de kronikse (örn. şeker, tansiyon, guatr vs.) bu etkiler tetikleyicilere dönüşüyor ve kişilerin karakterlerine eklemleniyor.

Sonra da çevrelerindekiler muhatap kaldıkları ve yakışıksız addettikleri bu davranışları eleştirmeye, yargılamaya başlıyorlar. Üstelik ne kendilerinde ne de muhataplarında olanları biliyorlar. Esasında tanıdıklarını sandıklarını hiç tanımıyorlar ya da yanlış tanıyorlar. Oysa ki sahip oldukları rahatsızlıkların baskısı ya da tehdidi altında olmasa bu kişiler belki de bambaşka karakterde insanlar.

Şekeri oynamasa amirim pamuk gibi biriydi belki de. Benzeri durum arkadaşlarım için de geçerli olamaz mı? Tansiyonu düşük olan sakar değildi, diğeri arkadaş canlısı, öbürü tutarlı, öteki ise enerji doluydu belki. O gün sıcak çarpmasaydı belki ben de en keyifli iş günlerimden birini geçirecektim.

Peki nasıl değerlendirmeli kişileri? Karakterlerini hastalıklı mı addetmeli yoksa hastalıklarının karakterleri hâline geldiğini mi düşünmeli? Daha basit söyleyişle; hastalıklı karakter mi yoksa hastalık karakteri mi? Cevap tek ve kolaymış gibi görünmüyor.

Öte yandan daha önemli bir mesele daha var. O da şu ki; bir rahatsızlığı bulunanın başka rahatsızlığı bulunamaz gibi ilahi bir kural yok ne yazık ki. Hatta aksini zorluyor sanki tüm kadimler. Zira kendimizi de içine koyarak şöyle bir çevremize bakalım. Bipolar olup, ayrıca şeker, tansiyon, astigmat ve guatrdan aynı anda mustarip olmak çok olası. Bir de sıcak çarparsa…

Şu meşhur fıkrayı bilirsiniz: Adamın biri kaldırımdan tımarhanenin bahçesine, delinin biri de tımarhanenin bahçesinden kaldırıma bakıyormuş. Nihayet adam dayanamamış ve sormuş: “İçeride kaç kişisiniz?” Deli cevap vermiş parmaklıklar arasından sakince: “Siz kaç kişisiniz?”

Sahi biz kaç kişiyiz? Siz kaç kişisiniz?

Yazar

Benzer yazılar

3 Yorum

  1. Özlem Pekcan

    Sevgili Murat Tali, derinlikli ve yazıma değer katan yorumların için teşekkür ederim. Son zamanlarda şunu fark ettim ki; karakter oluşumunda veya sonrasında şekillenmesinde çevresel faktörler kadar hastalıklar, engeller ya da fiziksel kimi kusurlar da önemli etkenlerden. Eğer bunu aktarabildiysem ne mutlu bana 😀

    Yanıt
  2. Murat Tali - YY

    Sevgili Özlem Hocam, karakter ve hastalık arasındaki karmaşık ilişkiyi öyle derin ve düşündürücü bir şekilde ele almışsın ki… İnsan doğasının sınırlarını, hastalıkların bizi nasıl şekillendirdiğini ya da zaten var olan bir karakterin hastalıkla nasıl daha görünür hâle geldiğini sorgulamak gerçekten cesur bir bakış açısı. Bazı hastalıkların, ruhun derinlerinde saklanan gerçekleri su yüzüne çıkardığını düşündüm satırlarını okurken. Bazen hastalık bir sonuç, bazen bir sebep, bazen de kaçınılmaz bir dönüşüm. Ve belki de en önemlisi, bunların içinde kaybolmamak, kendimizi tanıma yolculuğunda her hâlimizle yüzleşebilmek… Bu sorgulayıcı ve içgörüsü yüksek yazın için teşekkür ederim. Kalemine sağlık!

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir