Hoşgörü ile kalbini genişlet

İletişim deyince herkesin aklına hitabetin geliyor olması sizce de ilginç değil mi? Bunu fark ettiğimde biraz daha anladım ikizler burcu sembolizmini. İkizler burcu; iletişim, bağlantı kurmak, ağ yaratmak demektir. Peki, bu nasıl olacak? Çok iyi anlatarak mı? Hayır, bu tek başına yetmez.

Hoşgörü ile kalbini genişlet

İletişim, iki yönlü gerçekleşen bir deneyimdir. Hâliyle, iyi de bir dinleyici olmayı gerektirir. Ne yazık ki birçok kişi iyi bir anlatıcı olmaya harcadığı emeğin yarısını bile iyi bir dinleyici olmaya harcamıyor. Hâliyle ortalık kendi kelimelerine duydukları hayranlıkla mastürbasyon yapanlardan geçilmiyor.

İyi bir dinleyici olmak… Kalben dinlemek… Cümlenin sonunu, karşımızdaki kişinin ağzından çekiştirmeden, dudaklarından dökülmesine izin vermek! Tarafsızlık ilkesi, karşıtlıkların birbirine hizmeti… Severim ben ikizler burcu diyalektiğini…

İkizler burcunun karşısında yay burcu vardır. Yüksek hedef olarak bildiğimiz yay, okunu gökyüzüne çevirir. O bir kâşiftir. Evrenlerin sırrının peşindedir. Var gücüyle arar. Farklı inançları, felsefeleri, kültürleri okur, araştırır, deneyimler. Kendi balını yapar. Bunu dostlarıyla, sevdikleriyle, yoluna çıkanlarla paylaşır. Yay ateştir, her ne kadar sıcak ve kuru doğasıyla, soğuk ve kuru bir mevsimin ruhunu taşısa da, bu kadar kurulukla, epey bir ayrıştırıcı da olsa, geniş yürekliliği temsil eden Jüpiter’den güç alır. Yay, anlayış ve hoşgörü ile kalbini genişlettiğinde, geniş ufkun sırrına erer. Bu onun temsil ettiği bilgeliktir.

Bilgiye tapanlar, onu putlaştıranlar, tek bir gerçek var, o da bu sananlar, sığdır. Köy meydanına çıkan birçok yol vardır. Ve bu yolların çokluğu, o köyün genişliğidir. Hiçbir şeyi tek doğru, hiçbir şeyi tümden yanlış bilmeyin! Tam da bu yüzden, ses vereni, kalbinizin sesini dinliyormuşsunuz gibi dinleyin! Hem kim bilir, belki öyle bir evrendeyizdir ki aslında gördüğümüz, duyduğumuz kendimizden başka biri, bir şey yoktur. Ne dersiniz?

Yazar Hakkında

25 Şubat 1989’da fırtınalı bir gecede dünyaya gelmişim. Üç gece ha doğdum ha doğacağım diye hastane yollarını teptirmişim. En nihayet emin olup yeryüzüne inmişim. Fırtınayı hep sevdim, sağlamcılıktan da vazgeçmedim. Lise zamanlarına kadar epey inek bir öğrenciydim. Harçlıklarımla yeni test kitapları alır, test çözerken şarkılar söylerdim. Bir müddet babaannemlerle yaşamıştım. Babaannemin bu değişik çalışma biçimime olan şaşkınlığını hissederdim. Çalışmayı hep sevdim, kendi yönetmlerimle bunu yapmayı daha çok sevdim. Fen lisesini kazanmıştım. ‘’ Bu öğretmenler beni değil notlarımı seviyor! ‘’ diye fabrikatör kızıyla fakir ama gururlu delikanlıyı andırır bir duygu krizi yaşamıştım. Bu benim için dönüm noktasıydı. Artık daha az çalışıp daha çok yaşıyordum. Rehber öğretmenimle düzenli görüşmelerim oluyordu. Kendimi sosyal çalışmalara verdim. Fen lisesinde bunu( şiir dinletisi, tiyatro ) yapmaya kalkınca biraz ortalık karışmıştı. İTÜ Mimarlık fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması bölümünü kazandım. Konservatuvar istiyordum. Üç sene boyunca her aralık ayında okulu bırakıp konservatuvar sınavlarına hazırlandım, olmayınca geri döndüm ve en nihayet ‘’ Her şeye rağmen bırakıyorum! ‘’ deyip yarı zamanlı, özel bir konservatuvara kaydım olmuş buldum kendimi! Bu zaman zarfında part- time bir fast food firmasında kasiyer olarak( bir buçuk yıl ) ve ardından bir kafede falcı olarak( üç buçuk yıl ) çalıştım. Açıköğretimden sosyoloji bölümüne kaydımı yaptırdım. Son sınıftayım. Üç aylığına Antalya’ya gidip iki buçuk sene orada yaşadım ve birçok ruhsal eğitim( Reiki Master, EFT( Duygusal Özgürleşme Teknikleri ), Şamanik rüya, Yaşam koçluğu, Meditasyon… ) alarak kendi derinliklerime bir yolculuğa çıktım. Deneyimlediğim Tarotu yeni bir bakışla yorumladım ve ona, bünyesinde barındırdığı numeroloji ile astrolojinin inceliklerini kattım. Şimdi yazıyorum, aslında okuyorum ve bunu seviyorum. Sizi seviyorum, Hüseyin Akdağ

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x