Politika uğruna dökülen kanlar, artan çocuk istismarları, dini kullanan sözde dindarlar, nefret… Her gün canımızı daha da acıtan haberler karşısında isyan etmemek mümkün değil elbet.
Siz de yakınlarınızdan şu cümleleri duymuşsunuzdur veya kendiniz de zikretmiş olabilirsiniz.
“İnancımı kaybediyorum.”
“Allah varsa bunların olmasına nasıl izin veriyor?”
Tüm bu güvensizliğin nedeni aslında tamamen ‘Allah’ algımızda gizli. Binlerce yıllık insanlık tarihinde insanın birbirine ettiği eziyetlerin haddi hesabı yok. Düşünsenize: Kısıtlı bir alanda, kısıtlı süreli yaşamı çerçevesinde özgür bırakılan insanoğlunun ilkel güdülerinden binyıllardır arınamıyor. Bir kısmı doğada hiçbir hayvanda bulunmayacak vahşiliğiyle insan görünümünde yaşamaya devam ediyor.
Bir kısmı da, karıncaların yaşam hakkını savunacak bilgelikte…
Karıncalardan bahsetmişken, aranızda karıncalarla sorunu olan olmadığını varsayarak sizlere “karınca” üzerinden Allah algımızı basitçe açıklamaya çalışacağım.
“X” kolonide yaşayan bir karınca olsun.
“Y” ise gözlemci olan sizsiniz.
Öyleyse kısa bir öykü ile açıklamamızı keyifli hale getirelim mi? Öykümüzün ismi:
X’in inanç ikilemi
Güneşli bir Mayıs sabahında evinin bahçesinde neşeyle oynayan meraklı çocuk Y, karıncaların yaşamlarını merak etmekteydi. Annesi, bir çok kez karıncaların, evlerinde bulunan küçük istilacılar olduklarından bahsetmişti. Dertleri yemek bulup evlerine taşımaktı elbet…
Y; karıncaları yakından incelemek üzere ailesinden bir karınca çiftliği istedi. Ailesi şaşırdı ancak bu isteğini yerine getirdi. Y, hediyesini coşkuyla karşıladı. Hediyesi, toprak ve kumla dolu labirentlerden oluşan şeffaf bir karınca çiftliğiydi. Karıncalarını çok seviyordu. Her gün yukarıdan belirli miktarda karınca yemi atıyordu…
Ancak karınca çiftliğinde durum göründüğünden farklıydı:
“Merhaba, Ben karınca X. Tüm diğerleri gibi karınca ülkesinde doğdum. Her gün geçtiğim yollarda acımasız kalabalığın içinde hayatımın anlamını arıyorum. Henüz bulamadığımı üzülerek belirtmeliyim… Ancak, bu ülkeden çok daha fazla anlamlar olduğuna eminim. Bunu hissediyorum. Bir güç var. Ve hatta belki ondan da büyük bir güç daha var. Büyüklerimden duyduğuma göre eskiden karıncalar bu kadar acımasız değillermiş. Şimdilerde ise yem için birbirlerini öldürüyorlar. Labirentler için savaşıyorlar… Babamı bir labirent savaşında kaybettim. Üzgünüm. Ancak tüm karınca ülkesi için küçük bedenimde hala kocaman bir umut taşıyorum.”
Aylar sonra hızla artan karınca nüfusu karşısında Y şaşkına dönmüştü. Karıncalar, bazı bölgelerde birbirini yemekteydiler. Ve hatta küçük karıncaları bile öldürmekten çekinmemekteydiler. Yavruları öldürecek kadar acımasılardı. Bazıları ise yaralı küçük karıncalara yardım etmekteydiler. Onlar için hala umut vardı. Karıncalar arasında oluşan farklılıklar Y’nin fazlasıyla ilgisini çekmekteydi. Karınca çiftliği de oldukça kirlenmişti. Ancak çiftliğe yapacağı herhangi bir müdehale nihai sonucu değiştirecebileceğinden, Y çiftliğe asla içerden müdahale etmiyordu. Bir karınca vardı fazlasıyla ilgisini çeken. Her gün dışarıyı ve daha fazlasını görmeye çalışırdı. Y’nin tüm dikkati X üzerindeydi.
Bir gün göz göze geldiler…
“Sanırım bir karınca rüyası gördüm. Normal bir rüya değildi. Yaşlı bilge karıncaların da gördüklerini söyledikleri türdendi. Bir çift kocaman göz beni izliyordu. Biraz ürkütücüydü ancak kafamı yoran kısmı bunun bir rüya değil de gerçek olabilme ihtimali. Bu ihtimali düşündüğümde çılgınca haykırmak istedim: Neden burada karıncalar acı çekerken sen yalnızca bizi izliyorsun? Neden?…”
Belki kısa ve basit olan bu öyküde sadece varoluşa yatay ve dikey bakış konusunu ele aldık. Olaylara yatay olarak, yani kendi düzlemimizden baktığımızda çok can acıtıcı olan her konuyu dikey bakışla ele aldığımızda neden farklı sonuçlar yaşandığını irdeledik.
Söylemeliyim ki ben bunca kötülük karşısında asla inancımı kaybetmedim. Yatay baktığımda canımı acıtan her konuyu dikey bakışımla da algılamaya çalıştım. Gördüm ki: İnsanın acizliği veya aydınlığı bu Dünya çerçevesinde varoluşunu ya düşürür ya yükseltir…
Şikayet etmek yerine belki de yalnızca varoluşumuzu sevmeye odaklanmalıyız…
Bu arada karıncaları sevin… Her küçük yaşam parçasında bizim bir özetimiz mevcut. Sevgiler…