İnsan sevgiden neden korkar?

İnsan sevgiden, sevilmekten neden korkar ya da kaçıverir ki ondan? Asıl korkunç olan sevgisizlik değil midir?

Yaralar alıyoruz, kanıyoruz, içten içe daha çok kanıyoruz, kanatıyoruz. Derdimiz ne bizim? Neden yaraya tutunuyoruz, acılara tutunuyoruz hep?

İçimizde neyin sancısını bu kadar büyük boyutlarda taşıyoruz ki hep acıya tutunur buluyoruz kendimizi? ü

İnsan sevgiden neden korkar

Sevmek ya da sevilmek bu kadar mı ağır bir yük insana? Oysa ki yaratılışın sebebi saf bir sevgi iken insanoğlu sevmekten sevilmekten neden kaçar? Hangi yargılara sahip karmaşık bilinçaltımız?

Muazzam ötesi bir sistem var, sistem içinde başka bir şahane sistem gizli. Görüyorum, fark ediyorum, öğreniyorum evet ama uygulama kısmında takılı kalıyorum. Anlam veremiyordum başta şimdilerde anlam vermeyi de bıraktım, bu daha hafif hissettiriyor işin tuhaf tarafı. Belki de insanı kaosa sürükleyen şey insanın anlam arayışıdır. O kitabı da bir türlü bitiremedim, insan istediği anlamı bulamayınca da bir kaçış yoluna girmekten alıkoymuyor kendini.

Sahi ne istiyoruz bu dünyadan? Her şeyin gelip geçici olduğunu bildiğimiz halde neden ya da nasıl dünyaya ve dünyalıklara bu kadar çeşitli anlamlar yüklüyor, duygudan duyguya giriyoruz?

Nedir bu duygu denilen şey? Bir duygu nasıl yaratılır? Bir insanı bir duygu nasıl etkiler ya da yönetir onu? Duygularımızı oluşturan şey düşüncelerimiz mi? Sürekli ne düşünüyor buluyoruz kendimizi? O ne der bu ne konuşur.. Onu bunu bırak.! Ben ne der, ne düşünürüm, ne konuşurum?

Özgürlükten bahsediyoruz, hiç birimiz özgür değiliz! Kendi iç dünyasında özgür olamayan kişi dış dünyasında özgürlüğü nasıl yakalayabilir ki?

Bu araların moda sözlerinden biri; hepimiz birbirimize görünmez iplerle bağlıyız…Ne? Şimdi böyle mi oldu! Hepimiz birbirimize bağlı isek bu insan oğlunun Birbirlerine ettikleri ne?

Ruhlarımız bağlıdır belki evet sistem nasıl işliyor bir yerlerde bilmiyorum, acı çeken de zaten Ruhlarımız! Bu aciz, egodan, bilinçaltı hapishanesinden, nefsten oluşan bir bedende sıkışan Ruhlarımız. Kabul edelim bir Ruhumuz olduğunu çoğu zaman unutuyoruz. Neden yaratılmış olabileceğimizi, kaynağın tek olduğunu unuttuk bilmiyoruz !

Kaynak tek ne demek? İyinin ve kötünün, doğrunun ve yanlışın, güzelin ve çirkinin, azın ve çoğun, akın ve karanın, her şeyin tek bir kaynaktan geldiğini unutuyoruz!

18.000 alem! 18.000 alem ne demek? 18.000 tane farklı bir alem var ve kaynak tek! İnsan beyni bunu mantığına sığdırabilecek bir bilinçte değil. Değiliz yani kabul edelim. Sığdırabiliyor olsaydık bunca sınavı kendimize yaratmazdık sanırım.

Öyle bir yaratıcı ki O SübhanAllah! ‘Ben ona ruhundan üflediğim vakit’ meleklerine ‘hemen ona secde edin’ diye buyuruyor. İnanabiliyor musunuz? Meleklerine, kim bilir ne güzellikte, ne özellikteler ? Yolda bi melek görsek hepimiz eminim ki büyüleniriz. Beşeri bir beden var uçamayan, kaçamayan, ölümlü, kısıtlı bir beden.. Rabbim lütuf edip kendi ruhundan üflüyor verdiği kıymete bakar mısınız? ‘Seni yeryüzünde Halifem kıldım’ diyor, ‘ben kulumun zannı üzerineyim’ diyor..

Artık orada ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum ama bu yaratılan değerli varlık bu tekamül sınavına girmeyi kabul ediyor belki de görünmek, tanınmak istedik.. 18.000 alemden bir alem olmak istedik..

Sözler verdik, seçimler yaptık, hepsini unuttuk ve düştük yeryüzüne… Başladı sınavımız, bir olduğumuzu tek olduğumuzu, birbirimize yardım etmemiz gerektiğini unuttuk, unutturulduk. Şu an bu satırı yazarken aklıma düşen şey; 18.000 alemin bizi dışardan bir film gibi sarıp sarıp izlediği…

Toparlanıp kendimize gelmemizin zamanı gelmedi mi? Bunu nasıl mı yapacağız? Ben de bilmiyorum tam olarak ama çabalıyorum.. Bildiğim ve inandığım bir şey varsa o da özel olan Ruhumuzun fısıltılarını duymak ve teslim olmak..

Yazar

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir