Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Pınar Han Polat ile AN’daki Gerçeklik

Sevgili Pınar’ı “Otuz Bilgi Hayvan” kitabı ile tanıdık. Kitabın tanıtım yazısı; Otuz Bilge Hayvan’ı bu garip hayat yolculuğunda işin içinden çıkamayanlar için yazdım. Tüm olumsuzluklara rağmen insanlığın aklının bir köşesinde daima “acaba başka bir alternatif olabilir mi?” sorusunun olduğunu biliyorum. Bu alternatif barıştır. Tarihsel sürecin tamamı insanoğluna acı deneyimlerle sadece iyi bir çevrenin, yani barışın olduğu bir çevrenin, her sorunu çözebileceğini göstermiştir.” diye başlıyor. Hayat için neler yapılabileceğini sorguladığı döngünün içinden çıkan bu kitapta yüreğinize dokunacak gerçekliklerle yüzleşmeye hazır olun.

Haydi sohbete….

Yazarken nasıl hissediyorsunuz?

Tamamen kendimi kaptırıyorum. Vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum çünkü günlük yaşamımda yapamadığım her şeyi, yazarken hayal etme fırsatına sahibim. Bu her hikayede, kurgu da başka bir dünyaya gitmek, karakterle başka bir bedene ve ruha sahip olmak gibi.

Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir?

Eğer aklıma gelen ilk konuyu yazarsam zorluk çekmem. Ama okuyucuya anlatmak istediğim bir mesele varsa, bunu etkileyici hale nasıl getirebilirim sorusu aklımı meşgul eder. Eklemeler, gereksiz bulduğum cümleleri çıkarmalar yapmak yani yazdığım yazıyı gözden geçirmek beni zorlayan bir iş.

Kitap yazma ve yayınlama sürecinde size en büyük dediği kim verdi?

Eşim ve yakın bir zamanda kaybetmiş olduğum babam. Yazabilmek için gerekli hayal dünyasını babamın sanatçı ruhundan aldığımı hissediyorum. Evimizde her zaman bilim ve sanatın her türlü amatör icrasına yer vardı. Babamın verdiği imajinasyon zenginliğini eşimin verdiği maddi ve manevi destek bütünledi. Ortaya Otuz Bilge Hayvan ve Sayga çıktı.

Size yazmak için ilham veren şey nedir?

Tamamen kendi dışımdaki insanlar için bir şey yapıp yapamayacağımı sınamak. Her şeyi bencilce kendim için istemek davranışımı tersine çevirecek bir yöntem ararken, başkaları için ne yapabileceğimi düşündüğümde “yazmak” geldi aklıma.

Yazılarınızı hep aynı yerde mi yazarsınız?

Hayır. Hatta çoğu zaman çalışma masamı kullanmıyorum. Bazen plajda, bazen mutfakta hemen aklıma geleni not alıyorum. Hatta yürüyüş esnasında aklıma bir şey gelirse, hemen ses kaydı yapıyorum. Dünyanın iyiliği için bir şey yapmanın özel bir yeri ve zamanı olmamalı.

Yazılarınızı yazarken birden kendinizi kaybedip hayal gücünüzün sınırlarını zorlayıp toplumun değer yargılarına ters düştüğünüz oluyor mu? Bu sebeple sildiğiniz kısımlar oldu mu?

Evet. Değiştirdiğim yerler oluyor. Ne yalan söyleyeyim burada biraz ikiyüzlü davranıyorum. Çünkü yazmaya devam etmek istiyorum. Toplumun değer yargısı dediğimiz olgu çok güçlü bir olgudur. Söyleyeceğim şeyi bazen cümlelere takla attırarak söylemek zorunda kalıyorum. Hatta hayvan ve bitkileri, hassas olabileceğini düşündüğüm meseleleri komik ya da sevimli göstereceği için kullandığım oluyor.

Şu ana kadar aldığınız en kötü yorum nedir?

Otuz Bilge Hayvan kitap isminin çok uzun ve biyoloji kitabı gibi bir isim olduğunu düşünen okuyucum vardı. Ama benim için kötü yorum yok. Bu devirde bu konuların gizlisi saklısı da yok. Sosyal mecralarda olumsuz yorum da etkileşimi artırıyor. Bir kitap çok kötülenince de merak ediliyor. O yüzden benim için sorun yok. Kötü yorum diyemem ama şöyle bir deneyim yaşadım:  kitabı okumadığı halde isminden ve kapak tasarımındaki hayvanlardan, bir çocuk kitabı olduğunu düşünüp, çocuklar için kitap yazmaya yetkinliğim olup olmadığını soran bir yorum almıştım. Kitaplarım kesinlikle çocuklar için değil.

Kitabınızda en sevmediğiniz bölüm hangisi ve neden?

En sevmediğim bölüm değil belki ama paragraflar var. Mesela öfkelendiğim, kendi çıkarımı düşündüğüm ve bunu saklayamadığım yerler. Hal bu ki kitapları kendi hırslarım için değil, diğer insanların faydalanması için yazıyorum. Yine de toplumu kıyasıya eleştirmekten, öfkelendiğim ve gerçek hayatımda tanıyor olduğum insanları karaktere dönüştürüp, tüm hıncımı çıkartmaktan kendimi alamıyorum.

Sizce yazara yöneltilecek eleştiri nasıl olmalıdır?

Başkalarını düşünerek olmalıdır. Sadece bir yazar eleştirirken değil, gündelik yaşamımızda da kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına yapmamalı ve duymak istemeyeceğimiz sözleri de başkalarına söylememeliyiz. Bunun dışında isteyen istediği eleştiriyi, yazara da herkese de yapabilir. Yeter ki, kendi çıkarımız için değil, başkalarının faydasına olsun.

Kitap dışında yazdığınız sizi takip edebileceğimiz mecralar var mı?

Web sitem var pinarhanpolat.com ve aktif kullandığım instagram sayfam var @pinarhanpolat .

Yazmaya başlamadan önce topluma vereceğiniz mesajı düşünüyor musunuz yoksa yazarken konular kendiliğinden mi şekilleniyor?

Genelde deneyimlerimden yazıyorum. Diğer insanlarla kesiştiğimiz noktalarda evren içinde evren vardır. Küçük bir bakış, bir bardak çay, bir gülümseme içinde binlerce hikâye barındırır. Konuyu yakalarım ve en detaylı şekilde anlatırım. Anlatırken yeni resimler canlanırsa gözümde onları da eklerim.

Tür olarak neden hikâye yazmayı seçtiniz? Kitabın ismi neden Otuz Bilge Hayvan?

Bir roman yazmaya kendimi hazır hissetmedim. Fabl türünde hikâyeler yazmak hayvanlar hakkında bilgi toplamak, bilginin üzerine hayal gücümü eklemek ama en güzeli de her konuyu başka bir hayvanın (aslında insan karakterleri) bakış açısından değerlendirmek hoşuma gitti. Galiba daha özgür hissettim. 30 farklı hayvanın kendini tanıma yolculuğu da onları bilge hayvanlara dönüştürdü.

Zamana özel kitap mı yazıyorsunuz ölümsüz, zamansız eser verme kaygınız var mı?

Teknik olarak zamana özgü. Teknik olarak diyorum çünkü anlattığım konular kesinlikle zamansız. Ancak teknik olarak bir metnin kâğıda basılması artık demode olmaya başladı. Ülkemizde yaygın olmadığı için e-kitap formatını İngilizce dilinde hazırlıyoruz.

Konular zamansız çünkü hikâyeleri her okuduğunuzda, kendinizde incelemeniz gereken yeni bir huy bulacaksınız. Mesela ilk okuduğunuzda eleştirme ihtimaliniz çok yüksek. O yüzden ikinci okuduğunuzda kedinizi karakterin yerine koymanızı, üçüncü okuduğunuzda karakterin arkadaşı rolünde olan hayvanın yerine kendinizi koymanızı tavsiye ederim. Dört ve beşinci okumalarınızda ise gerekirse bu hayvanların taklidini yaparak hatta kostümlerini giyerek canlandırma yapmanız, bir daha eskiye dönmeyecek şekilde sizi değiştirecektir. Bende öyle oldu.

Elinizde sihirli bir değnek olsaydı bu dünyada neyi değiştirmek isterdiniz?

Kendimi. İçimden bir ses her şeyin mükemmel olduğunu, sadece benim aklımın ve gözlerimin bu mükemmelliği görebilecek yeterlilikte olmadığını söylüyor. Doğayı, içindeki bana kötü görünen, üzücü bulduğum her unsurla beraber neden böyle olduğunu, dünyanın neden tam da böyle olması gerektiğini anlayacak bir akıl, görecek gözler, hissedecek bir kalp ile kendimi tamamen değiştirmek isterdim.

Ne tür bir okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

Bu dünyaya neden geldim sorusunu soran her insan benim okuyucum olabilir. Yazdıklarımı anlamsız bulacak çok sayıda kişi olacak içlerinde. Ancak eleştirel kimliklerini bir kenara bıraktıkları anda görecekler ki yazmış olduğum önerileri, yaşamlarında bir kez bile denememişler. Böyle bir çözümün arayışına bile girmemişler. O yüzden hayatıyla ne yapacağını bilemeyen, artık biri bir şey söylese de bir de onu denesek diyen herkes kitaplarımı okumalı.

Gelecek ile ilgili projelerimizden bahseder misiniz?

Okuyucularım ya da sosyal medya takipçilerim ile birlikte yapabileceğim yeni bir projem var. Her kısımda 3-4 katılımcı olması yeterli olacak. Projede el ve parmak kuklaları kullanarak dünyamızı temsilen “Orman alanında nasıl mutlu ve güvenli bir yaşam oluşturabiliriz?” Tarzındaki sorulara bu kuklalar vasıtasıyla cevap verilecek. Bunları bir videoya dönüştürüp, aslında mutluluğun ve kendimizi geliştirmenin formülünün birbirimizle iyi geçinmek olduğunu bloğuma ve web siteme ulaşan her insana göstermek. Bu proje üzerinde hala çalışıyorum. Katılımcıları organize etmek en zor kısmı.

Yazdıklarınızı kimsenin okumayacağını bilseydiniz yine de yazar mıydınız?

Hayır tabii ki. Tamamen başkaları okusun diye yazıyorum.

Kitabınız tutsun, çok satılsın diye neler yaptınız?

Çok satılması, çok okunduğu anlamına gelmediğinden sosyal medya tanıtımları dışında bir şey yapmadım. Kitaptan çok, birbirimizle iyi geçinmenin reklamını yaptığımı söyleyebilirim. Çünkü insanlar iyi geçinmeyi öğrendiklerinde bir şey satmamıza gerek kalmayacak.

Özgürlük sizin için ne ifade ediyor?

Ben kimsenin özgür olmadığını biliyorum. Hiçbirimiz doğanın kanunlarından muaf değiliz. Bunu en açık şekilde pandemi döneminde gördük. Dünyanın öbür ucundaki bir insan yarasa yedi diye, benim şehrimdeki insanlar ölüyorsa, özgür olduğumu nasıl söyleyebilirim? Hayatın başka bir kıtada hiç tanımadığım bir adamın tabağındaki yemeğe bağlı. Yani özgür değiliz. Bir vücudun içindeki hücreler gibi ancak diğerleri sağlıklı ve mutlu olursa var olabiliriz.

Günümüz gençlerine 3 tavsiye verseniz bunlar ne olurdu?

Birinci tavsiye: Hayatının anlamı ne sorusunu her gün kendine sor.

İkinci tavsiye: Hayatın anlamı ne sorusunu her gün soran en az 3-4 arkadaş bul.

Üçüncü tavsiye: bu arkadaşlarınla aranızda ne olursa olsun iyi geçineceğinize dair bir sözleşme imzala.

 

Exit mobile version