İşe gitmek için hazırlandım yavaş yavaş, huzurlu bir iç dünyam var bu sabah.
Her sabah güne farklı uyanıyorum, her şey etrafımda aynı gibi görünüşte, lakin ben aynı ben değilim.
Duygularım, düşüncelerim, hislerim hep farklı.
Değişmeyen tek şey içimde hissettiğim o derin saf huzur, dinginlik.
Zihnimin halleri değişiyor tabii ki, farklı düşüncelere sokmaya çalışıyor. Sadece beni ele geçirmelerine eskisi gibi izin vermiyorum.
Sakince onları da dinliyor, geçip gitmelerine izin veriyorum.
İzliyorum sessizlikte zihnimin hallerini.
Ve asansörden yedi katı geçerek mis gibi sabahın serinliğini içime çekerek bahçeye eriştim.
Aşağıya inince ayaklarım hiç arabaya doğru yönelmedi nedense.
Kalbimden bir ses;
“Bugün farklı olsun, tramvaya kadar yürü, oradan nostalji tramvayına bin.
O meşhur Antalya varyantından denize ve karşıda alabildiğince boydan boya uzanan Toros Dağlarına bak, oradan da iş yerine ulaş.” dedi.
Hiç telaşsız, dinginlikle dinledim bu sesi ve yola koyuldum.
Sohbet ederek kendi kendime konuşarak bindim tramvaya.
Artık ben çekildim aradan, kalbim sizlerle baş başa.
Bakalım neler fısıldayacak?
“Bazen de farklı yerlerden bak her gün gördüklerine
Bi yavaşla, telaş canavarından çık zihninin.
Bi farkındalıkla bak geçtiğin yerlere.
Kuşun sesini mesela duy, turunç çiçeklerinin mis kokusunu hisset, bir kedinin sana bakışını gör, hayatı bi tık rölantiye al.
O zaman fark edeceksin tüm gürültünün senin zihninden geldiğini…
Fark ettiğin anda, duruluğuna, saf özüne, bilincin hissine, varlığına kapı aralanacak.
Derin huzuruna açılan bu kapıyı hissettiğinde, kalbinin gönül odacıklarında ışığının, hoş geldin aydınlığı karşılayacak seni.
Fırtınalar da denizin alt üst olduğu gibi, hayatının altı üstüne çıktığında
Kaosun tam ortasında kaldığında da hep o ışık seninle olacak.
İnsanların acısını yüreğinde hissedeceksin.
İdrak edeceksin tüm yaratılanların ruhlarını hissettiğinde.
Karanlığın içinden doğacaksın.
Artık başkalarının karanlığında boğulmayacaksın.
Her ne olursa olsun, senin içindeki o saf farkındalık
derin bilinç, her hücrende var olan, sessizliğin sesi.
O derin Şefkat saracak ve senden akacak.
Karanlıklar aydınlanacak
Ve bir daha o cennetinden hiç çıkmayacaksın.
Var mısın bu yolculuğa?
Cesaretle ilerlemeye, kendini yeniden anımsamaya?
Senin, sadece zihin ve bedenden bir et parçası olmadığının yolculuğuna çıkmaya?
Cehaletinden kurtulmaya var mısın ey insan oğlu ve kızı?
Varım dediğini duyuyorum kulaklarımda
Varsan, yola çıkarım diyorsan
İnan buna yol senin için açılır.
Sen yeter ki zihninin alışkanlık haline gelen korku ejderhasını kendi ateşinde yakmaya niyet et.
Bak göreceksin o vakit, esen sert rüzgarlar, seni devirmeden üstünden geçip gidecek
Bulutlar dağılacak ve yepyeni yollara çıkacaksın.
Hiç vazgeçmeyeceksin, azimle, çaba ile ilerleyeceksin.
Her ne olursa olsun su gibi şeffaflığına, duruluğuna akacaksın.
Su da bazen coşar, sel olur öldürür
Lakin sen, zihnin bu canavar hallerinden kurtulunca
Kendi nefsini öldürünce, senden yepyeni bir sen doğunca
Boğuşmayacaksın artık dalgalarla
Okyanusa kavuşmaya değmez mi?
Hiç o okyanustan aslında ayrılmamış olduğunu görmek, anımsamak seni senden alacak inan bana.
Bu yolculuk her şeye rağmen çok güzel be güzelim.
Boş ver hadi kalk ayağa, tut elimi, şefkatimle seni sarıyorum.
Yanındayım, nefesindeyim hep sana akıyorum.
Yollarını da hep açıyor olacağım.
Sen yeter ki azmet, eyleme geç, çabanı göreceğimi biliyorsun.
Her kişinin kaderi, kendi çabasına bağlı cancağızım.
Hadi kalk uyan, kıyama kalk, yürü.
Benim senin yolunu açtığım gibi, sen de yolları açan ruhum ol.
Aşk’la hep ilerleyelim beraberce.
Bir’den Bir’e el ele…