Günümüzde özellikle New-Age akımı ile birlikte bir konu yükselişe geçti: Tekâmül. Öncelikle tekâmül nedir onu tanımlayalım:
Tekâmül, kelime anlamı olarak ‘olgunlaşma, gelişme, evrim’ gibi anlamlara gelmektedir. Ruhsal literatürde; ruhun, insan-ı kâmil seviyesine ulaşması için geçirdiği aşamalar ve bunun sonucunda ise olgunlaşması sürecidir. Peygamberler aslında bu insan-ı kâmil seviyesine gelen ve henüz bu seviyeye uzak onlar diğer insanlar için bir örnek teşkil etmek için Yaratıcımız vasıtasıyla dünyaya gönderilen bu ruhlar, ilahi irade yasaları gereğince insanın tekâmül etmesini hızlandıracak öğretilerini, içinde bulundukları toplumun gelişmişlik düzeyine göre aktarmışlardır. Öğretilerinde insanın tekâmül etmesi için gerekli olan bilgiler ve araçlar vardır. Örneğin; namaz kılmak, oruç tutmak, dua etmek, tekâmülde bir araçken; dedikodu yapmamak ve yalan söylememek ise ruhun insan-ı kâmil olması için sahip olması gereken niteliklerdir. Hepsi insanlığın gelişimine katkıda bulunmuştur. Bunun için ise zaman zaman bazı yaptırımlar zorunlu olarak yapılmıştır. Eğer yapılmasaydı zaten günümüz idrak seviyesine ulaşmamız daha da zor olacaktı. İşte bu öğretiler ve yaptırımlar ile öğrenilen dersler neticesinde günümüz insanlığı artık daha farklı bir tekâmül aşamasına gelmiştir. Bu aşama ise her insanın kendi ruhsal yolculuğunun kaptanı olmasını sağlamıştır
Ben insanlığın gelmiş olduğu bu tekâmül aşamasını, çocukluktan yetişkinliğe geçiş olarak görüyorum. Çocuklukta ebeveyn yönlendirmesine ihtiyaç duyarken; yetişkin olduğumuzda artık kendi sorumluluklarımızı üstlenmemiz gerekir. Geçmiş insanlık da tıpkı bir çocuk gibi yönlendirme ihtiyacı içinde olduğu için peygamberler o zamanın ihtiyacına göre gerekli yardımlarını yapmışlar, ilahi bilgileri aktarmışlar ve dönmüşlerdir. Çoğu bozulmuş olmasına rağmen arkalarında ise dinsel bilgiler ve öğretiler bırakmışlardır. İnsanlık bu bilgileri rehber olarak kullanabilir fakat kendi kaderini kendi çizmek zorundadır. Bu sebeple bir peygamber, kurtarıcı beklemek, yaşadığımız olayları kadere bağlamak ya da “Allah bana bu cezayı verdi, hak ettim!” gibi düşüncelere sahip olmak artık abes kaçacaktır.
İnsanlık kaderini yönlendirirken ve tekâmül ederken, zorlu sınavlardan ve acılardan geçecektir. Eğer bu sınavların tekâmülü için olduğunun farkına varır ise yaşadığı durumlara tesadüf ya da kader olarak bakmaktan vazgeçecektir ve daha derin anlamlarını görecektir. Fark etmez ise en ufacık problemde isyan edecek ve ruhsal anlamda problem yaşayacaktır. İntiharların çoğu işte bu ayrımı yapamamaktan kaynaklanmaktadır. Çünkü intihar eden kişi yaşadığı olayı ona biçilmiş bir ceza olarak gördüğü için bir türlü kendini bu girdaptan kurtaramamakta ve sonunda yaşamının anlamsız olduğuna karar vermektedir. Aslında hiç birimizin, bir bitkinin bile yaşamı anlamsız değildir! Aslında ruhumuzun yaradılışında zaten bu bilgi kodludur; biz fark etmemiş olsak da bunun bilinci ile yaşarız. Hayatımızda yaşadığımız her şey derstir ve birbirleriyle bağlantılıdır. Örneğin; sürekli “Neden bu öfkeli insanlar beni buluyor?” diye dert yanan biri; sürekli karşısındaki kişilere öfkeli davranıyorsa işte orada öğrenilmesi gereken bir ders var demektir: Öfke kontrolü… Dolayısıyla kendi öfkesini kontrol etmediği sürece, öfkeli bir insanın karşındakine ne hissettirdiğini deneyimlemesi için karşısına ona öfkeli davranan kişiler çıkacaktır. Ama bu kişi bunu fark edip, düzelttiğinde bir daha bu durumla karşılaşmayacaktır. Yani bu kişi, o dersi alana kadar bu döngü devam edecektir. Döngü ise öğrenilmesi gereken ders öğrenildiğinde kırılacaktır. Böylece tekâmül sürecinde bir basamak daha çıkılacaktır. Burada önemli olan farkındalık kazanmaktır.
Tekâmül asla geriye gitmez sadece yavaşlar. Tekâmül kavramına uzak olan ve farkındalığı az olan insanların yaşadıklarını tesadüf olarak görmesi, tıpkı kadercilikte olduğu gibi tekâmülü yavaşlatan unsurlardan biri olacaktır. Kadercilikte sürekli başkalarını ya da Yaratıcıyı suçlamak yolu ile bir yavaşlama söz konusu iken; her şeye tesadüf diyen bir insanın da tekâmül etmesi aynı oranda yavaş olacaktır. Tesadüf deyip yaşadığı durumu sorgulamayan ya da gerekli dersi alamayan insan, sadece o an için rahatlayacak ama ileride tekrardan benzer durumlarla karşılaşacaktır. Çünkü aslında tesadüf denilen şey, tekâmül sınavlarının geçilmesi için insanların araç olarak kullandığı ve tesadüf olarak isimlendirdiği durumlardan başka bir şey değildir. Şöyle düşünün; bir gün umutsuz ve hayattan bezmiş olduğunuz bir anda yolda yürüyorsunuz ve bir reklam dikkatinizi çekiyor, reklam da şu: “En umutsuz olduğun anlarda, devam etmen gerektiğini bilmelisin.” Bu mesajı görüp anlam vermeden tesadüf deyip geçebilirsiniz de okuyup üzerinde düşünüp ders de çıkarabilirsiniz. Umutsuzken devam etmeniz gerektiği ile ilgili bu yazı sizce tesadüf olabilir mi veya umutsuzken tam da sizin bu durumunuza denk düşen yazı görme olasılığınız nedir? İşte bu olay tamamen sizin farkındalığınıza kalmış durumda. Aynı şekilde karşılaştığınız insanlara da tesadüf diyebilirsiniz. Fakat onlara tesadüf değil de ders olarak baktığımızda aslında hayatınızda yaşadığınız zorlukların hiç de zor olmadığını ya da her şeyin sizin olgunlaşmanız için olduğunu fark ettiğinizde; çoğu durumun farklılaştığını ve pozitif bir ivme kazandığını da göreceksiniz.
Tekâmül ilerledikçe ne olur?
Her şeyin farkına vardık ve tekâmül etme konusunda ilerlemeye başladık diyelim. Bu sefer ne olacak? Tekâmül ettikçe maddesel, nefsani koşulların üzerine yükselmiş olan bir varlık haline geleceğiz. Zaten insanı deneyimleyen bir ruhsal varlık olarak temel motivimiz; tekâmülde yol katetmek ve ÖZ ile birleşmektir. Tekâmülümüzde yol katettikçe evreni ve yaratılışı daha geniş açıdan göreceğiz. Bunun sonucunda ise insan olarak tekâmülümüzü tamamlayacak; yani insan-ı kâmil olacak ve neticesinde bir daha dünyaya gelmemiz için bir sebep de kalmayacaktır.
Tekâmülün sonu var mıdır?
Tabi ki yoktur! Daha da yüksek mertebelere çıkmamız için tekâmülümüz devam edecektir. Bizim için şu anda bu konular tam anlamıyla kavranabilir olmasa da, dünyamızda görevli bazı insanların medyumik celseler ile aldığı bilgiler ışığında, aydınlanmamız mümkün olmuştur. Onlardan biri de Neo-Spiritüalizmin kurucusu Bedri Ruhselman’dır. Ruhselman’ın tekâmül ile ilgili aktardığı bilgilerle yazımı sonlandırmak istiyorum:
“Ruhlar değişik maddesel tekâmül yollarında yürüyerek, üç boyutlu âlemin tüm realitelerinin üstüne çıktıktan sonra, tekâmüllerini daha yüksek bir düzeyde sürdürmek üzere dört boyutlu âlemde birleşirler. Bu düzeye kadar yükselmiş ruhlarda, artık bizim evrenimizde olduğu gibi bedenler, şekiller vb. kalmaz ve bunun sonucu olarak, oradaki varlıklar hakkında; ne cinsiyet, ne insanlık- hayvanlık- bitkilik ya da bizim evrenimizin dünyalarına özgü herhangi bir maddesel varlık durumu söz konusu olamaz.”