Evlat kelimesini oldum olası çok severim. Tanrısal bir koruma ve sevgiyi içinde barındırıyor gibi gelir her daim. İnsan çocuğu sevgiyi ilk olarak ebeveynlerinden öğrenir. Yani onlar ne kadar biliyorsa sevgiyi, o kadar tanır sevgi denen kavramı çocuk. Onların deneyimlettiği kadar tanımlar ve bilir bu duyguyu. Onlarla büyür, onlarla içselleştirir bu kavramı. Sevgiyi nasıl deneyimlediyse onu hakikat kabul eder ve büyür ve o da sevmeye başlar… Burada başlar, sevginin asıl yolculuğu…
Bir gün babama şöyle bir cümle kurmuştum, “Baba, beni nasıl sevdiğini hatırlamıyorum, hiç görmedim ve hissetmedim sevdiğini” o da şöyle bir cevap vermişti, “Evlat, ben babamın saçımı okşadığını bile hatırlamıyorum, sevginin nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum ki”. Evet sevgiyi vermenin nasıl bir şey olduğunu bilmeden büyümüş birinden sevgisini göstermesini beklemek pek akıllıca olmuyor değil mi? Ama çocuksun işte ve böyle şeyleri bilmiyorsun. Sevmeyi ve sevgiyi biliyorsun. O doğada var, hayvanlar arasında var, hayvanlar ve bitkiler arasında var ve tabi ki insanlar arasında da var. Kimilerinde karşılıksız kimilerinde ise karşılıklı idi… Ama babam sevginin ne olduğunun bilinmediği bir coğrafyada büyümüştü. Onun sevgiyle olan berdelini ödemiştik dört kardeş. Sadece baba mı? Tabi ki değil… Anne de bu filmde başrolde idi… Sadece bana mı aitti bu öykü? Değil tabi ki… Çevremdeki çok sayıda arkadaşım, yaşıtım ve tanıdığım kişi aynı sevgi tanımları arasında büyümüştü.
Sevmek bana göre böyle bir şeydi. Büyüktü, kocamandı, iki kolunu sonuna kadar açıp arkada kavuşturmaya çalışmaktı, çocuklar gibi gökyüzüne bakıp yıldızlar kadar seviyorum demekti. Varoluşu böyle seviyordum. Sonra…. Sonra büyümeye başladım, büyüdüm dememe bakmayın çok ama çok büyüdükten sonra, herkesi sevmenin ahmakça olduğunu fark ettim. İnsanlığı çok sevmek, kendime yaptığım en büyük işkence idi. İnsan sevdiğinin acı çekmesine katlanamaz ya insanlığın acı çekmesine katlanamadım hiçbir zaman. Çocukların, kadınların, babaların acı çekmesini yüreğim görmezden gelemedi bir türlü. Ebeveynlerin göstermekten imtina ettiği sevginin bende patlayan yansıması mıydı bu yaşadığım? Yoksa gerçekten cennette tanrıya baş kaldırıp, bu insanlar için bir şeyler yapman gerekiyor diyerek yeryüzüne inen bir meczup muydum bilemiyorum? Bildiğim tek bir gerçeğim vardı, yeryüzündeki tüm insanlar için sevgi adına yapılacak bir şeylerin olduğuydu.
Bana sevgiyi anlat Evlat. Bana sevmeyi anlat… Selvi boylum al yazmalım filmindeki bir repliği her zaman çok sevmişimdir “”Sevgi neydi; sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti”, sevgi için emek vermek mi? Sevginin olduğu yerde emek, iyilik, dostluk güzellik zaten vardı ve sen sevgi olursan hepsi kendiliğinden oluyordu. Çocuğu yola atladığı için korkup ona tokat atan, kızan ve bağıran ebeveynler garip gelir bana. Sevgi varsa derinlerde taşıdığın bir coşku vardır ve o seni her daim huzurda tutar, tutmalı hatta. Korkun bile sevginin önüne geçmemeli, ürkütmemeli sevdiğini. Sevmeyi bilmeyenlerin doluştuğu dünyada sevginin her bir harfini anlatmak için çok emek vermek gerekiyor. Çünkü sen karşındakini ne kadar seversen o kadar ceptesin ve kullanılabilirsin algısı da insan çocuğunun en büyük zaafı olmakta.
Küçücük bir çocuk bile sevgi ve korku arasındaki farkı bilip, sevgisinden emin olduğu kişinin yanında bütün yaramazlıklarını yapar ve korktuğu kişinin yanında ise çekimser kalır ve gizli gizli yapar yapmak istediği her şeyi… İşte sevginin sahneye konulmuş en salt gerçekliğini burada net görebilirsiniz.
Seviyor musun? Öyleyse sevgini göster?
Sarılırsın ama onun dünyasında sevgi sarılmayla gösterilecek bir şey değildir, duymak ister ona bağıra bağıra sevdiğini söylemek zorundasın…
Sevdiğini söylesen bir işe yaramaz çünkü onun dünyasında sevgi maddi olarak gösterilmesi gereken bir şeydir ve pahalı hediyeler almak zorundasın
Sevdiğini göstermek için pahalı hediyeler alırsın ama onun dünyasında sevgi dile gelmediği ve ifade edilmediği müddetçe sevgi değildir ve ona sevgini ifade ederek anlatmak zorundasın…
Zorundasın…
Zorundasın çünkü sevdiğin kişinin sevgiyi anlama şekli çok farklı olabilir. Hepsini bir arada verebilme bilgeliğin yoksa ne olacak peki? İşte şu an dünyada olan tam olarak budur. Birinden sarılma, diğerinden söz, bir başkasından ise maddiyat alarak tamamlamaya çalışıyor insan çocuğu. Sevgi emekti, çok çalışman gerekiyordu. Sevgi güzellikti o güzelliği ortaya çıkarman için dil dökmen gerekiyordu, sevgi iyilikti ve sarıp sarmalaman gerekiyordu. Sevgi böyle bir şeydi evlat ve sen sevginin tüm hallerini öğrenip gözyaşıyla dünyaya bakmayı öğrendin işte.
Ben sevgiyi böyle anlatmaya çalışıyorum ama Psikanalist Erich Fromm, sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt olarak, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de bir sanat olarak tanımlar. Bu çerçevede sevgiyi biyolojik kaynağı ne olursa olsun beş türde sınıflandırır: kardeşçe sevgi, anaç sevgi, cinsel sevgi, öz sevgi ve tanrı sevgisi. Sevginin türleri ve türevlerinin üzerine çıkabilir mi insan? Yani tüm varoluşu aynı coşku ve tarzda sevebilir mi? Bu mümkün müdür?
Sevgi neydi? Bana sevmeyi anlatabilir misin Evlat? Sanırım insan çocuğu dünyadaki her şeyi kısacık cümleler ile anlatmayı başarabilir ama, sevgiyi, aşkı ve ölümü anlatmaya kelimeleri yetmez. O yüzden, sevin, aşık olun ve ölün. Başka bir tanıma ve anlatıma gerek yok diyorum. Sevin, aşık olun ve ölün… Hayat bu kadar basit ve güzel… Sonsuz sevgi ve aşk ile…