Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Bir suçludan kahraman ortaya çıkarmak

Bir suçludan kahraman ortaya çıkarmak ya da bir kahramanın suçlarını görmemek…

İnsanlar yapıları gereği mutlak suretle bir tarafa ait olmak zorundadır… Bu durum kuvvetle ihtimal ilk insan toplulukları oluşmaya başladığı günden beri var. Sürüden ya da gruptan olmazsan ölüm ile sınanıyor ya da kayboluyorsun ve seni anlayan kimse yok etrafında. Bu gruptan olma ve ait olma dürtüsü zaman içerisinde çok farklı kimliklere bürünerek günümüze kadar gelmiştir.

Tarihten (yazanların tarihi) okuduğumuz tüm olayların ardında gruplar kolonileri, koloniler şehir devletlerini, onlar da imparatorlukları ortaya çıkartmıştır. Gruplaşmaların ardında ilk etapta muhtemelen bölgeler belirleyici olmuştur. Hayvanların kendi aralarında bölge belirleyip orada hüküm sürmeleri gibi bir yapılaşma içinde varlıklarını devam ettirmişlerdir. Gruplar büyümeye başladığında diğer gruplarla çatışmalar ortaya çıkmaya ve menfaat ilişkileri devreye girmeye başlar, bu kavgalarda karşı tarafa en çok zarar veren kişi ise grubun lideri olur ve ayrı bir saygınlık kazanır. Ne kadar çok zarar verirse karşı tarafa o kadar çok değerli olur kendi grubu içerisinde.

Gruplaşmaları ilkel çağlara örnek vererek ilerlemeyi kesip bir anda günümüze sıçrayabiliriz. Bir kara delikten farklı bir evrene geçmek mümkünmüş ya ona istinaden bir geçiş yapıyorum, sonra dilersek tekrar geri dönebiliriz. Günümüz…

Futbol ile hiç ilgim yok, arkadaşlar arası sohbetlerde sorular geliyor; Hangi takımı tutuyorsun? -Takım tutmuyorum! Nasıl yani? Olur mu öyle şey? Hiç mi tutmadın? Takım tutmuyorum (Siyasi bir partiyi de tutmuyorum bu arada)…  Hayret verici bir duruma maruz bıraktığım içinde üzülüyorum bu arkadaşlar için fakat orada başka bir şeyi fark ediyorum, bugün dünya üzerinde yeni doğan bir çocuk otomatik olarak birkaç şeyi kimliğine kazıyarak geliyor, babasının tuttuğu takım, anne ve babasının oy verdiği siyasi görüş, aile çevresinin inandığı inanç ve doğduğu ülkedeki konuşulan dil… Daha doğar doğmaz, dindar, fanatik bir takım taraftarı ve kemikleşmiş bir siyasi düşüncenin savaşçısı oluyor çocuk…

Büyüdükçe takım tutar gibi fanatik şekilde din ve siyaseti de sahiplenmekte ve bu uğurda kahramanlaşacak eylemleri yapmayı kendisine bir görev olarak görmekte. Çünkü tarih ona kahramanlığın karşı dinden, siyasetten ve takımdan olanlarla savaşarak kahraman olunacağını öğretmektedir. Kahraman ol! Kendini doğur! Yaşamını değerli kıl! Bu siyasi düşünce için öl! Bu din için öldür! Ve herkesin saygı duyduğu “Kahraman Ol!”. Kahraman olmak bir çocuk ya da genç için idealize edilmiş bir gerçeklik haline döner ve bedeli ne olursa olsun -ki öldürmek, yok etmek, parçalamak, savaşmak, dövmek, saf dışı bırakmak buna dahildir- kahramanlık yolunda ilerlemek ister.

Bu somutlaştırılmış kahramanlık kavramı öyle içselleştirilir ki hangi olayın içinde olursan ol “Şehit” olursun. Siyasi bir düşünce için savaşmak cennete gönderebilir mesela? Ya da herhangi bir spor müsabakasında rakip takımın bir eylemi sonucu ölen biri de “şehit” olabiliyor. Ya da bir dini fikri başkasına dayatmak üzere zorbaca ilerleyen biri de “şehit” olabiliyor kendi taraftarı arasında. Kahramanlık ve şehitlik birleştirilip günün sonunda ortaya hastalıklı bir durum çıkartılıyor. Bu durum, siyasi liderler, kapitalist ekonomiyi yönetenler, din adamları ve bürokrasi ile birlikte medya tarafından da sürekli pohpohlanarak sıradan halk kitlelerine öğretiliyor. Kahraman=Şehit… Davası için öldü! Sonra nereye gidecek bu kişi, tabi ki cennete…

Tarihin ilk dönemlerinde ne olduğunun artık bir önemi yok bu yüzden bir kara deliğe gidip tekrar eskiye geri dönüp tanım yapmakta çok anlamlı değil. Bu yüzden günümüzde ilerlemeye devam edelim ve yaşanan olayları biraz irdeleyelim isterseniz. Günümüze döndüğümüzde de çok uzaklara gitmeyelim tamamen günümüze ve ülkemize ve şu zaman diliminde yaşadığımız olaylara bakalım.

Bir partinin adayı belediye başkanı olunca bir anda karşı tarafta olduğunu düşünen herkesin kahramanı olup çıktı Bir anda herkes için o bir kurtarıcı gibi oldu. Her yerde buna dair yazılar ve paylaşımlar artmaya başladı ve günün sonunda ortaya bir kahraman çıkartıldı. Bu ortaya çıkan kahraman ilkel benlikteki bir başka şeyin yansımasıdır aslında, karşı grubu hezimete uğrattık ve savaşı kazandık. Fakat böylesi bir yaklaşımda karşı taraf kaybedilmiş savaşın intikamını almak için diş bilemeye ve karşı atak yapmaya başlıyor. Savaşlarda hile, yalan, üçkağıt ve diğer bütün insani olmayan davranışlar yani etik olmayan yani erdemli olmayan her şey mübah görüldüğü içinde taraflardan kaybeden ya da kaybettiğini düşünenlerin başvurduğu yöntemler haline geliyor.

Bir başka konu da son yaşanan şiddet içeren eylem, kendi taraftar grubu içinde bir halk kahramanına dönüşen bir karakter var karşımızda ve bir avukat ordusu tarafından savunulduğu iddia edilen. Kendi taraftarı onu bir kahramana dönüştürmeyecekte ne yapacak, adam karşı tarafın en üst makamında bulunan adama yumruk attı, böylesi bir cesaret örneği gösteren kişiye mutlak suretle bir madalya bile verilir. Kavganın diğer tarafında olanların öfkesi etik olmayan bu duruma karşı tarafın gösterdiği ilgi ve ihtimam oluyor. Dediğim gibi daha çocukken başlayan “nasıl koyduk ama” cümlesinin büyüdüğünde tezahür etmiş hali bu durum. Herhangi bir gruba ait insanlar, karşı tarafa sürekli olarak “nasıl koyduk ama“ yaklaşımı ile yaklaştığı için ortada insanlık adına, erdemli insan olmak adına ne varsa yakılıp kül oluyor.

Dünyanın her yerinde siyasi erkin menfaatleri ve kendi grubunu korumak adına mafyavari karakterlerle ilerlemesi, din adamlarının karşı inanç grubunu yok etmek adına haçlı seferleri ya da cihadı beslemesi, takım tutanların karşı takıma ana avrat sövüp sayması (bu da bir şiddettir) tamamen içgüdüsel ve tarihsel bir devinimdir. Buna hayvani dürtülerden gelen bir davranış diyemeyeceğim, çünkü hayvanların tamamı çok ama çok fazla ERDEM’li İNSAN gibi yaşıyor.

Ve kahraman olarak da Madam Curie’yi, Biruni’yi, Farabi’yi, Nikola Tesla’yı, Isaac Newton’u, El-Cezeri’yi, Louis Pasteur’u, Ali Kuşçu’yu, Galileo Galilei’yi, Pisagor’u, Öklid’i, Aristoteles’i, Albert Einstein’i, Vecihi Hürkuş’u Aziz Sancar’ı tanımladığınız bir dünyada; insanlık için, dünya için, çocuklar için güzel bir dünya hayali kuran ve burada adı geçmeyen bütün bilim insanlarının kahraman olarak anılacağı bir dünyada yola devam etmek istiyorum. Gerçek kahraman, geleceği güzelleştirmek için tüm insanlığa katkı sağlayan ve içinde derin iyilikler barındıran işler yapanlardır. Sadece bir grubun gözüne girip, o grubun kurtarıcısı olanlar değil…

Günün birinde üzerine örttüğü bütün kimlikleri bırakıp sadece ve sadece insan olmayı ve bilgeliği öğrenen insanlarla bir arada olmayı ve yaşamak dileğiyle…

Exit mobile version