Yıllar yılı yurt dışında farklı kültürlerle iç içe zaman geçirdim. Haliyle insanları ve bildiklerini kıyaslamak fırsatım oldu. Kıyas zaten zihnin bir şeyleri anlamak için yaptığı bir eylem aksi halde tanımlaması mümkün değil. Kötüyü bilmeyen iyinin ne olduğunu anlayamaz. Mutsuzluğu tatmayan mutluluğun tadına varamaz. Bu doğrultuda sormadan edemedim… Bir toplumu diğerinden ayıran kültür özelliklerinin temelinde ne yatar acaba? Kurallar, öğretiler nereden gelir? Okul eğitimin ne kadar yerini tutar, tutmalıdır? Bugünün şartlarında tüm dünyada okutulan dersler benzer hatta aynı temelden gelmektedir. 2+2=4 zihniyeti ve diğer bilgiler farklı dillerde olsa bile aynı şekilde aktarılmaktadır. Konu somut olunca burada şüpheye yer yok. İşin esası diğer öğretilere gelince ilginç oluyor. Bir ülkenin doğrusu diğer ülkenin yanlışı olabilir mi? Benim için iyi olan bir başka kültürden gelen için kötü sayılabilir mi? Bu nasıl ve neye göre oluyor diye düşünmeden edemedim. Eğitim denilen tam olarak nedir ya da ne değildir?
Tüm çocukluğum 3 temel öğreti üzerine kuruluydu. Akranını kendin gibi sev, sağıra küfür etme ve körün önüne engel koyma. Bu konular sürekli dile getirildikçe ben de konu hakkında bilgilerimi tazeliyor ve eklemelerde bulunuyordum. Kendini sevmek sürekli bahsi geçen bir kavram bu günlerde ancak ne olduğu bilenlerin sayısı az. Uygulayabilenlerin sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor yakın çevremde. Kendini seven insan kendisiyle barışık olandır. Barışmak için de kendini tanıman gerekiyor. İyisi kötüsü eksiği fazlası zaafı tutkusuyla kendini bilen insan artık bir başkasını da kendi gibi bilip kabullenmeye başlar. Tüm bunlara rağmen kendisini sevmeyi öğrenen kişi de karşısında kendi gibi bir “insan” olduğunu fark ettiğinde onu da kendi gibi sever. İşte akranını kendin gibi sev sözcüklerinin altında yatan açıklama budur. Ben kendimi sevdiğim için herkesi de seven biriyim. Öyle ya da böyle kabul eden kişiyim. Yargısız, sorgu ve sualsiz, olduğu gibi bırakıp herkesi özümseyenim. Çünkü o her kim olduğunu zannediyorsa da o ben’im ve benden bir parçadır. Biz bir birimizi tamamlayanlarız.
Sağıra ne diye küfür edilir ki sorusuna cevabımı uzun süre aradım durdum. Zaten duymuyor; aklını kaçırmış biri dışında küfür eden olur mu diye düşündüm. Yanıtımı da buldum. Yanımda olmayan her kişi bana sağırdır. Ben o kişi hakkında her ne söylersem o bunu duymayacaktır. Hele söylediklerim onu aşağılayacak, üzecek ya da utandıracak şeylerse… Başkası hakkında dedikodu yapmak, gıybet günahtır. Günah denilen, o kişi bu söylediklerimi duymuyorsa duydukları hoşuna gitmeyecekse ve ben söylediklerimle onu üzeceksem yanlış yapıyorum demektir. Ben kim oluyorum ki? Ben kendimi ne zannediyorum ki? Dedikodu yaparken keyifli sanılsa da kendin hakkında yapıldığını duyman, arkandan konuşulanları işitmen hoşuna gitmeyecektir. Çünkü söylenenler genelde iyi şeyler değildir. Kaynağı sadece kıskançlık, lüzumsuz eleştiri veya hasettir. Yüzüne söylemeyeceğin bir şeyi arkasından gizlice söylüyor olman korkaklığını da gösterir. Bu kişi söylediklerine sağırdır. Duyduğunu düşün ve o kişinin ne hissettiğini hayal et. Bir kişiyi utandırmak o kişiyi öldürmekle eş değer sayılabilir. Sana yapılsa ne olurdu? Sen nasıl hisseder, ne hale düşerdin? Eğitim buydu evimde. Ben sağır birine küfür etmemem gerektiği öğretisiyle büyüdüm.
Kör birine nasıl engel koyarsın? Hiç mi vicdanın yok senin. Elbette bahsi geçen beyaz bastonla gezen âmâ kişi değil. Yine ortalıkta olmayan, seni göremeyen kişiden söz ediyoruz. Hatta bu sefer belli bir konuda bilgisiz, cahil, yolunu kaybetmiş, tavsiye veya fikre ihtiyacı olan kişilerden söz ediyoruz. Yolunu arayana yanlış bir yol göstermek ne kadar doğrudur? Kendi egona yenilip doğruyu biliyor olmana rağmen hatalı yönlendirmek ne kadar dürüstlüktür? Sana sordular diye sen kendini bir şey zannedip bambaşka havalara bürünüp kendini usta soranı çırak zannedersen sen ne zaman bir şey öğreneceksin? Sen kimden neyi nasıl öğrenebilirsin ki? Sen zaten her şeyi bilen olduğunu sanır ona göre hareket edersin. Yolu açmak, yola rehber olmak bildiğini aktarmak vazifedir. Bütün bilgilerin sana bahşedildiğini unutma!
Engeller aslında çıkılacak aşılacak öğretilerin basamaklarıdır. Fakat ilk bakışta engel gibi gözükür. Sen ne yap et kimseye engel olma, körün önüne engel koyma. Yol tıkayan olacağına yol açanlardan ol!
Eğitim ve öğretiler bunlardı benim evimde. Okul bilgidir ve eğitim sadece okuldan alınmaz. Bugün bir başkasını tanımak için belli bir süre gerektiği düşünülse bile, kendini tanıyan kişi herkesi tanımak yolunda önemli bir adım atmıştır. O artık kendini seven herkesi sever sınıfında öğrenci olmuştur. Kendini bilen kişi kendini bilmezler okulunda herkesi bilen konumundadır artık. Dünyayı tanımak kendini tanımakla başlar. Dünyaya bakmak kendi içini görmekle olur. İç dünyamın zenginliği dış dünyaya yansıttığımdır. Hepimizin içinde bir Işık var ve gelin onu açalım. Ben seni sen beni aydınlat. Işık olalım, Bir olalım ve etrafa, dünyaya yansıtalım. Kimseler karanlıklarda kalmasın artık. Yalnızca eğitimle sevgi, hoşgörü ve anlayış olabilir. Bunu da okulda öğretmiyorlarsa gelin biz eğitip öğretelim. Örnek olalım. Yapılmasını beklediğimiz şeyleri yapan kişiler olalım. Bizler vermek istediğimiz örneğin kendisine dönüşelim. Yap dediğimi yap, yaptığıma bakma zihniyetinden uzaklaşalım. Hepimiz nihayetinde sağır ve körüz. Kendimize sağır ve kör… Gelin bir birimize destek olalım. Sevgiyi dayatalım, her gün tanımasak bile sokakta, markette, trafikte, asansörde gördüğümüz kişilere gülümseyelim ve sevgiyi yayalım. Eğitim budur. Öğrenmek de budur… Hayat okulu ne yazık ki seçmeli dersler sunmuyor. O yüzden güzellikleri seçip herkese bulaştıralım. En iyi öğretmen öğrencinin kendisidir çünkü kendine öğretendir, öğreneceği şeyi kendi seçendir…