Emperyalizmin Kültürsüzleştirme Oyunu

“Kültürsüzleşme, bir grubun, diğer bir kültürle ilişkisi sonucu, kendi kültürünü değiştirmesi; hatta bütünüyle kaybetmesi olayıdır. Azgelişmiş ülkelerin şehir ekonomileri, hayat biçimleri bakımından, ülkenin geri kalan kısmına yabancıdırlar. Batılılar, film, reklamcılık, eğitim ve yabancıların varlığı yoluyla; şehir halkı üzerinde, egemenlik kurarlar. Şehir, geniş ölçüde ‘kültürsüzleşmiş’ bir toplumdur…”

Tarihi boyunca Türkiye’de bir burjuva sınıfı olmadığını, Cumhuriyet’in ve hem ekonomik gücü elinde bulunduran kurucularının, hem de aydınlarının bu sınıfı yaratmayı çok istemelerine rağmen başarısız olduklarını rahatlıkla iddia edebiliriz.

Cumhuriyet elitlerinin “kapitalist/ burjuva” sistemi kurabilecek ve ülkeyi bu sisteme yönlendirecek ne sermayesi ne de amacı asla olmadı. Bu elitlerin isteksizlik ya da başarısızlığı, emperyalizmin, Anadolu’da kendilerine verilen işbirlikçi rolünü oynamalarını kolaylaştırdı. Emperyalist ülkelerle işbirliğine girip, onun sözcülüğünü yaparak, ülkeyi yabancı sömürüsüne açmak ve geleceklerini buna göre şekillendirmek bu yeni sınıfın esas görevi oldu.

Endüstri uygarlığı, azgelişmiş ülkelere, kendi değer ve karşıt değerlerini aktarmaktadır. Bu aktarım, insanların kendi yaşam tarzlarına yabancılaştırılabilmesiyle mümkündür. Sömürgeleşmiş ülke, sömürgeci gücün kültürünü  taklit etmeye inandırılmalıydı. Sömürülen insanların sanatı, felsefesi ve dini inkara zorlanmalı; bu halkın kişiliği yok edilmeliydi. Öze yabancılaşma da yüz yıllardır yaratılan kültür kodlarının silinmesini gerektiriyordu. Halkın kültürü emperyalizmin amaçları doğrultusunda asimile edilmeliydi.

J.M. Albertini:

“Kültürsüzleşme, bir grubun, diğer bir kültürle ilişkisi sonucu, kendi kültürünü değiştirmesi; hatta bütünüyle kaybetmesi olayıdır. Azgelişmiş ülkelerin şehir ekonomileri, hayat biçimleri bakımından, ülkenin geri kalan kısmına yabancıdırlar. Batılılar, film, reklamcılık, eğitim ve yabancıların varlığı yoluyla; şehir halkı üzerinde, egemenlik kurarlar. Şehir, geniş ölçüde ‘kültürsüzleşmiş’ bir toplumdur…”

Emperyalizm, yerli halkın, metropoldeki sömürgeci halka benzemesi amacıyla, eski anlayış ve kuruluşlara, yeni bir biçim vermeye çalışır. Ama yerlileri, aşağı bir düzeyde tutarak, tam bir benzerlikten kaçınır.

Bu politika, iki temel düşünce üzerine kurulmuştur:

1-Hiçbir insan için, bir Avrupalıya benzemekten daha güzel bir şey olamayacağı; Afrika, Asya ve Latin Amerika halkına, Batı Uygarlığı aktarılmalıdır.

2-Hiçbir uygarlık Avrupa uygarlığından üstün değildir. Bu arada yerlinin daima aşağılık bir varlık olduğuna, hiçbir zaman düzelmeyeceğine inanılmaktadır…”

”Meclis, Hükümet hukuken vardılar; fakat politikayı, bizzat ve doğrudan doğruya, İsmet İnönü idare ediyordu. ‘Milli Şef’in mahzurlu saydığı her şey, Türkiye’de yasaktır. Bundan dolayıdır ki, gazetelere gelen emirler arasında, bazen nasıl yorumlar yazılması gerektiği bildiriliyordu. Başka emirlerde ise, ‘Milli Şef’ ile, hatta ‘Milli Şef’in ailesi ile ilgili haberlerin ‘büyük’ verilmesi bildiriliyordu. Bu, mutlak hâkim İsmet İnönü’nün kudretini dosta düşmana gösterecekti. Bundan dolayıdır ki, bütün harp yılları esnasında, Cumhurbaşkanını bir konserde, bir temsilde, at yarışlarında gösteren fotoğraflar, çarşaf çarşaf yayımlandı…” Aynı zamanda Millî Şef ‘in damadı olan gazeteci Metin Toker, 1970’li yıllarda  “Tek Partiden Çok Partiye” metninde Cumhuriyet elitlerinin, Milli Şef tarafından nasıl yönlendirildiğini yazabiliyordu.

Nadir Nadi, “Hatıralar”ında, yüzünü Batıya dönen ülkenin nasıl bir şekilciliğe kaydığını anlatır: ”1943 yılı başlarında idi; bir gün Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e rastladım; yüzünde bir tuhaflık, daha doğrusu bir eksiklik vardı. Yücel’in, dikkat edince, bıyıklarının yok olduğunu gördüm:

“Hayrola üstad, neden kestin o güzelim bıyıklarını?”

“Sorma, Milli şef istedi.”

Evet, ‘Milli Şef’ öyle uygun görmüştü. Yalnız Hasan Ali Yücel’e değil, başta Başbakan Şükrü Saracoğlu, dudağının üstünde erlik belgesi taşıyan bütün hükümet üyelerine, bıyıklarını ustura ile kazımalarını emretmişti. Onlar da, bıyık yüzünden istifa edecek değillerdi ya! Değişmez Genel Başkan’ın emirlerini yerine getirmişlerdi. Fakat Hükümet üyelerinin çehresine bıyık yakıştırmayan ‘Milli Şef’ nedense kendininkilere dokunmaya lüzum görmüyordu…” (Nadir Nadi, Perdenin Aralığından)

Emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin yaşam tarzı Türkiye Cumhuriyeti’nin 1950’li yıllarına kadar, Batı burjuvasını taklit hareketleri olmalarına rağmen; sistem kendi içinde bunu “İlericilik” olarak değerlendirdi. Gerçek anlamda bir özgürlüğün veya uygarlığın yolunda hiçbir reform yapma derdi olmadı siyasetin. İlericilik salt Batı burjuvaları gibi bir yaşam tarzına sahip olmaktı.  Yabancı dil bilene, giyim tarzı Batılı olana, zevkleri Batılı tarzda gelişenlere “Uygar- Modern” denildi. Buradan çıkarabileceğimiz sonuçsa, sermayeyi elinde tutan işbirlikçilerin ilericiliği temsil etmeleriydi.

Neydi bu ilericilik? Halkın emeğinin sömürülmesinden kazanılan paraların şatafatlı Batı tarzında/ taklitçiliğinde sarf edilmesiydi. Şampanyalar, pahalı giysiler, gece kulüpleri, Avrupa yolculukları ilericiliğin göstergeleriydi. Türkiye’nin emek demokrasisi yönünde bilinçlenememiş halkı, kendisine çok ters gelen bu yaşantı tarzını asla kabullenmedi. Hıristiyanlıkla, Anadolulu olmamakla, ihanetle gördü.

Bu “Modern” yaşam tarzına göre; işbirlikçiler ilerici, halk da gerici oluyordu. Emperyalist işbirlikçilerinin Atatürkçülüğü ve laikliği, Batı burjuvalarınkine benzer bir yaşantı ve sarfiyat özgürlüğü olarak benimsemiş görünmeleriydi. Ekonomik ve politik egemenliğin ötesinde, sömürgecilik, üçüncü dünya halkının kişiliğini derinliğine hedef alan, geniş bir beyin yıkama kalkışımı olmaktadır. Sömürgecinin “evrensel kültür” söylemi, önce zihinlerin istila edilmesi gerçeğidir.

“Müslümanlığın Hıristiyanlaştırılması” olarak algılanan Batının kültürsüzleştirme politikaları sonucunda, halk, Cumhuriyetin kadrolarının bu şekilci tutumunu benimsemedi. İlericilik- gericilik oyunu, dünün emperyalist işbirlikçilerinin modernlik diye savundukları yaşam tarzı ile devam ettirilmektedir. Aydın sorumluluğunu; kıyafete, içkiye, örtünmeye, sarfiyata, Batı taklitçiliğine indirmeye çalışan ve kendini derin entelektüel analizler ile ifade eden bir kesim, yanılgısının farkına ne zaman varacak?

Kültür Sanat: Bayram SARI

indigobayram@gmail.com

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir