Hedwig ve Angry Inch Glam Rock Müzikali

Tüm hücrelerimde hissettim oyunun her bir sahnesini! Melodiler içimi titreterek sarıyordu bedenimi… Sahnede Hedwig öyle büyüyordu ki! Edepsizliğin daniskası oluyordu; bununla birlikte öyle asildi, hikayesine öyle sadık kalıyordu ki… Birkaç kişiyi daha güldürebilmek için onu katletmiyordu… Yine de bizi kahkahalarla güldürmeyi başarıyordu. Gözyaşlarıyla bitmiş bir vücut çıkarmak istemiyordu ortaya! Arabesk bir sululukla kirletmiyordu her şeyi! Onuruyla ayakta durmaya çalışıyordu! İnsanlar onun acısından tiksinip onu orada bir başına bırakmasınlar diye yaşadıklarını şirinleştirmeye çabalıyordu! Belki böyle kendi de kendine daha tahammül edebiliyordu!

Berlin duvarını anlatıyordu! Almanları, Yahudileri, çocukluğunu anlatıyordu! Duvarın yıkılışını anlatıyordu. İnsanı anlatıyordu! Arka sokaklarda yaşananları! Cinsellikten bahsediyordu! Yitirilmiş tinselliğin kırık dökük beklentilerini… Bir ülkenin duvarlarıyla özdeşleştiriyordu ruhun duvarlarını… Hatırlatıyordu eksik kalanları… Bir kadının kadınlığını, bir erkeğin erkekliğini, her ikisinin de kendini yitirmişliğini ve neye ihtiyaç duyduğunu hatırlayamayışını…

Hedwig ve Angry Inch Glam Rock Müzikali

Hedwig, yapabildiği en iyi şeyi yapıyordu! Dalga geçiyordu hayatla ve kendiyle… İster istemez size de bir şeyler ondan bulaşıyordu. Rahatsızlık vermiyordu. Tatlı bir edepsizdi o! Sizin yapmak isteyip de yapmaya cesaret edemeyeceklerinizi o bir bir yapıyordu. Eğleniyordunuz… O bir karakter oluyordu sizin zihninizde perde perde açılan… Tek farkı sizin zihninizde yarattığınızı, o sahnede canlandırıyordu ve o bunu canlandırmanın sorumluluğunu alıyordunu. Siz konforunuzu korurken o, sizi size yansıtmak adına, konforundan oluyordu ve neden bunu seçtiğini, bunun tam olarak onun seçimi olup olmadığını o da bilmiyordu. Hedwig artık herkesçe bilinir oluyordu.

Eğlendiren Hedwig! Gözyaşlarını bile insanların üzerine fütursuzca bırakmayan Hedwig… O ince Hedwig, fantezilerinizi süsleyen güçlü bir imaj oluyordu, parlıyor parlıyordu ve belki o parlıklığın ardında gittikçe sönüyordu, bunu kimse bilmiyordu. Yapabildiği en güzel şeyi yapıyordu… Göğsüne dolup taşan o yaşamı, şarkılarından döküyordu. Çırılçıplak tamamlıyordu oyunu, bizim ona yüklediğimiz tüm etiketlerden soyunuyordu; çünkü insanın özünde, hiçbir etiket, hiçbir sıfat, artık hiçbir anlam taşımıyordu. Herkes, her şey ve her şey, herkes olabiliyordu.

Beceremediğimiz cinsellik! Tinsel olamadan cinsel olmaya itilmişlik… Tini anlamadan dinin zorba kıyafetini üzerimize geçirmişlik… Aradığımızın ne olduğunu bile bilemeden, bulmuşluğumuza ikna edilmişlik… Biz neyin ne olduğunu anlamadan, boğazımıza dayamışlık… Öyle çok şey, öyle çok şey ki… Daha anlatamam herhalde… Biz Hedwig ile göz göze geldik… Tam gözlerimi kapatıp göğsüm zorlanarak derin bir nefes aldığım o anda… Öyle çok isim, öyle çok yitirilmiş yaşam bir bir yanımızdan geçti ki o anda… Gözlerimden yüreğime dek indi ve selamlaştık…

Hedwig, hepimizden bir parça giyinmişti ve hepimiz ondan kendimize ait olanı aldığımızda, o da çırılçıplak kalarak sahnedeki görevini yerine getirebilmişti. Siz siz olun, bu oyunu ve bu muhteşem uyarlamayı aklınızda tutun! Bir yolunu bulun ve onunla olun! Hedwig beni tanır, aklınıza gelirse, benden de selam söyler misiniz? Minnettar kalırım… Tüm Hedwiglere, yani bizlere, hepimize, yüreğim dolusu sevgilerle… Emeği geçen herkese tüm yüreğimle teşekkür ederim… İyi ki yaşamda sessiz çığlıkları duyacak kadar kulağı hassas olanlar var.

Sizi seviyorum,

Hüseyin Akdağ

 

13295210_10154184092657453_1237589023_n

Yazar Hakkında

25 Şubat 1989’da fırtınalı bir gecede dünyaya gelmişim. Üç gece ha doğdum ha doğacağım diye hastane yollarını teptirmişim. En nihayet emin olup yeryüzüne inmişim. Fırtınayı hep sevdim, sağlamcılıktan da vazgeçmedim. Lise zamanlarına kadar epey inek bir öğrenciydim. Harçlıklarımla yeni test kitapları alır, test çözerken şarkılar söylerdim. Bir müddet babaannemlerle yaşamıştım. Babaannemin bu değişik çalışma biçimime olan şaşkınlığını hissederdim. Çalışmayı hep sevdim, kendi yönetmlerimle bunu yapmayı daha çok sevdim. Fen lisesini kazanmıştım. ‘’ Bu öğretmenler beni değil notlarımı seviyor! ‘’ diye fabrikatör kızıyla fakir ama gururlu delikanlıyı andırır bir duygu krizi yaşamıştım. Bu benim için dönüm noktasıydı. Artık daha az çalışıp daha çok yaşıyordum. Rehber öğretmenimle düzenli görüşmelerim oluyordu. Kendimi sosyal çalışmalara verdim. Fen lisesinde bunu( şiir dinletisi, tiyatro ) yapmaya kalkınca biraz ortalık karışmıştı. İTÜ Mimarlık fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması bölümünü kazandım. Konservatuvar istiyordum. Üç sene boyunca her aralık ayında okulu bırakıp konservatuvar sınavlarına hazırlandım, olmayınca geri döndüm ve en nihayet ‘’ Her şeye rağmen bırakıyorum! ‘’ deyip yarı zamanlı, özel bir konservatuvara kaydım olmuş buldum kendimi! Bu zaman zarfında part- time bir fast food firmasında kasiyer olarak( bir buçuk yıl ) ve ardından bir kafede falcı olarak( üç buçuk yıl ) çalıştım. Açıköğretimden sosyoloji bölümüne kaydımı yaptırdım. Son sınıftayım. Üç aylığına Antalya’ya gidip iki buçuk sene orada yaşadım ve birçok ruhsal eğitim( Reiki Master, EFT( Duygusal Özgürleşme Teknikleri ), Şamanik rüya, Yaşam koçluğu, Meditasyon… ) alarak kendi derinliklerime bir yolculuğa çıktım. Deneyimlediğim Tarotu yeni bir bakışla yorumladım ve ona, bünyesinde barındırdığı numeroloji ile astrolojinin inceliklerini kattım. Şimdi yazıyorum, aslında okuyorum ve bunu seviyorum. Sizi seviyorum, Hüseyin Akdağ

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir