Belki de en büyük özrü borçlu olduğumuz, her zaman en yakınımızda olandır.
Son birkaç yıldır pek çok spiritüellik içeren konu popüler oldu; bu konular, sosyal medyada, kişisel gelişim platformlarında, bilen bilmeyen, yeni öğrenen, ya da hiç ilgilenmese bile ucundan karışan kişilerce gündeme taşındılar, tartışıldılar. Bu suretle oldukça ümit verici farkındalıkların ortaya çıktığını ve hali hazırda da yaşanmakta olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Biri var ki, en alt sıralarda kaldı ya da hiç akla gelmedi, üstüne düşülmedi.
Ama o hep oradaydı. Herkes bıraksa da bizi çoğu zaman, o hiç bırakmadı. Unutulup gitti belki seminerlerde öğrenilenler bir süre sonra. Büyük hevesle, bir çırpıda kitaplarda okunanlar, kapağı kapandığında orada kaldılar. Ve ortada, ‘’bilen’’ ama ‘’uygulayamayanlar’’, düşünen ama bulamayanlar ve yine yeni ruhani arayışlara düşenler kaldı.
Kimi zaman tılsımlardan, doğaüstü diye tabir edilen güçlerden medet umuldu. Eskiden bu tip araçlara fısıltı yoluyla, sorup soruşturarak ve çoğunlukla da bin bir zahmetle ulaşırken insanlar, şimdinin teknolojik gelişiminden ziyadesiyle faydalanarak gerek internet gerekse sosyal medya gibi velinimetlerle tak diye ellerinde buldular, aradıkları belki o tılsımlı(!) kolyeyi, yüzüğü, bileziği, talismanı, vb. ne varsa.
Oysa kimdi o, hep bizimle, yanımızda olan, dışarıda aramaya gerek duyulmayan?
Çok aldırış ettiğimizi kimse söyleyemez. Hatta önemsememek için bazen mücadele bile veririz. İşimize gelmediğinde isteyerek baskı altına alırız. Ona çektirdiğimiz onca işkenceye rağmen sükunetini ve dinginliğini hiç bozmaz. Her an yardıma hazır, sevgi dolu ve eşsizdir. O, hiç yanılmaz. Kıymetini iş işten geçtikten sonra anlarız. Başımıza kendi ellerimizle çorap örme becerisini gösterdikten sonra dönüp dolaşıp onda karar kılarız. Fakat her seferinde yine unutur, bildiğimizi, aslında bilmediğimizi okuruz. Bilmediğimizi de kendimize itiraf edemeyiz, çünkü o an için önemli olan isteklerimizdir.
Şimdi burada birlikte özür dileyelim, hani büyüklüktür, derler ya, sırf büyük olmak için bile kendimizi ikna edip şöyle diyelim:
‘’İç sesim, özüm, yüksek benliğim, koruyucum, rehberim, sırdaşım, beni affet, sesini duymazlıktan geldiğim için, sen bana kalbimin tam ortasından nazikçe seslenirken seni dinlemediğim için, beni affet, senden özür dilerim…’’
İç melodilere kulak verin, belki hayatınızı kurtarırlar, kim bilir.