Kozadan çıkan kelebekler

Kozadan çıkan kelebekler gibiyiz… Tek farkımız; o kozayı defalarca örüp, yırtmak zorunda kaldığımız..

Anne rahmindeki kozayı yırtarak acı veren ilk nefesi çekiyoruz ciğerlerimize.. Acı içinde ağlamamız; belki de güvenli alanımızdan çıkıp, ızdırap verici bir tekamül girdabına dalıyor olmamızın bilincinde olmamız… Oysa güvende olduğumuz yer de bizim bağımlılığımız, tutsaklığımızdı.. Aslında farkında olmadığımız şey, her kozadan çıkış özgürlüğe değil de başka bir tutsaklığa, yani yeni bir kozaya giriyor oluşumuzdu. Kısaca, her özgürlük hamlemiz, yeni bir tutsaklığa dönüşüyor…

Kozadan çıkan kelebekler İkinci kozamız ailemiz, onların ördüğü korumacı ağlarla ve kendi görüşlerini bize aktarmaya çalışırken olmak zorunda olduğumuz şeyle yine kozadayız; zamanı geldiğinde yırtmak zorunda olduğumuz.. Sonrasında, her ilişki yeni ağlar örmeye çalışıyor bize ve her defasında yırtmak zorunda kalıyoruz… Çünkü koza güvenli fakat kelebek gelişiyor ve olduğu yer onu boğuyor…

En mühim kozamız bedenimiz; en son onu terk ediyoruz… Peki ya ruhumuzun payına kaç tane koza düşer tekamülle ulaşması için?

Kaç evreden sonra, kaç acıdan, kaç yara dan sonra ulaşır /mı son mertebeye? Şayet varsa yeniden doğmak (reenkarnasyon), kaç yaşamdan sonra ulaşırız nihayete?

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

1 Yorum

  1. Murat Tali

    İnsan özgür olduğunu sandığı an içinde bile bir şeylerin tutsaklığını yaşıyor. Ne kafesi üzerinden kalkıyor ne de kozası tam anlamıyla yırtılıyor. Kelebeğin kanatlarındaki tozlara bezeli yaşıyor ömrünü ve o tozları atıp kendi nihayetine ermesi, çok uzun yıllar alacaktır diye düşünüyorum. Kalemine sağlık Pembe…

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir