Gidecek biri de yok gidilecek bir yer de yok. Tez “kendine” gel kardeşim. Hayatta ne kadar dolanıp dursan da en nihayetinde görüp göreceğin; “her şeyin bir merkezin etrafında döndüğü” olacak. Başın dönüp yorulduğunda nasılsa süzeceksin; “o merkez sensin.”
Hepsi ve her şey zaten, “sen” neredeysen oraya geliyor ve sende demini alıp “yeniden” senden ötelere akıp gidiyor. Dışındaki kalabalık, sadece içindeki bölünmüşlüğe, kendinden uzağa saçılmışlığına denktir. Çok uzaklara bakınıp durma. Kalabalığa kapılanı yuvasına geri çağır. Sen merkezsin. Tüm yaşadıkların, koşullar ve ötekiler; aslen senin çeperin.
Misal bir öteki olarak ben; senin hem hocan hem öğrencin hem arkadaşın hem de hiçbir şeyinim. Benden öğrendiğinde hocan, bana öğrettiğinde öğrencin, yanında olup desteğimi sana sunmama izin verdiğinde arkadaşın ve beni yok saydığında hiçbir şeyinim. Esasen ben; senin için, senin nazarınla şekilden şekle bürünen, kendiliğiyle var olmayan bir şeyim. Var olan ve hatta var eden daima sensin…
Ötekilere kapıldıkça, merkezinden uzaklaşır ve lezzetini gitgide yitirerek sürüklenirsin. Kendi merkezine yakın durdukça, kendi benzersizliğini ve güzelliğini Dünyaya lütfeder; her anın taze deneyimiyle biraz daha demlenir, hayatla birlikte güzelleşir ve akar gidersin.
Kendini, kalbini merkeze almak; hayatı, yolu, hakikati, güzelliği, iyiliği, büyüklüğü, aşkı merkeze almak demektir. Çünkü hayat ve hepsi, her şeyden çok ve önce senin içindir. Sorunlar ve etiketler değişir; esas olan değişmez. Çap değişir; merkez değişmez. Elbette acelesi, telaşı, sayısız meselesi var insanın, gezinecek orada burada ve aranacak dilediğince. Yürek çoktur ama nabız tektir.
Sen neyi seviyorsan hayat da onu seviyor. Sen acını bırakmıyor, kendine saklıyor, ona gözün gibi bakıyorsan hayat da almaz onu senden. O yüzden kendinde bulduğunu hiç kimse ve hiçbir şey senin elinden alamaz. Sen bırakana dek bu böyledir. Ve bunu görebildiğinde, tüm var ettiklerinden de özgürleşebilirsin. Yaşamak; sonsuza dek aramak ve ancak kendiliğinin sonsuzluğunda bulunmaktır. Merkezde olmak hiç aranmadan kendi varlığınla hep buluşmuş olmaktır. O yüzden kendini, kalbini merkeze alırsan asla çaptan düşemezsin.
Çaptan düşmek, merkezkaç ile savrulmak demektir. Düşünceler, hayaller kurmak, istemek ve ummak; hayatın baştan çıkaran, bitimsiz döngülerini başlatan şeydir. Kurmak, kurduğun şeye merkezlenerek kendini yeniden yaratmaktır. Eğer kalpte değil düşüncede yaşıyorsan Yalan Dünyaya doyamadığındandır. Yaratılmışla (aslında kendi yaratımınla) – o her ne olursa olsun – memnun olmak ise merkezini hatırlamaktır.
“İyi ama yaratılmış olan her yerde.”
Doğrudur. Hayat bir merkezi olmaksızın sürekli gezinir. Bazen düşen bir çiğ damlasında, bazen kuruyup toprağa karışan bir yaprakta, bazen içtiğin suda, bazen döktüğün göz yaşında… Nasıl ki toprağın halleri vardır, tohumun, çiçeğin, dalın, meyvenin halleri vardır. Yine de tümünün merkezinde her şey birdir ve tek bir kaynaktan taşar. Bu kaynak, hem her biri gizemli birer ifade olarak hem de ifade edilenin idraki seviyesinde sınırsız bir çokluğu kucaklar. Böylesi kalabalık bir geçmişin ve geleceğin olduğu yerde anı bulmak; bunca bereketli zenginliğin içinde merkezi bulmak zor gelebilir bu yüzden. Ve yine de seni bulamasın diye kendisinden saklandığın körebe sensin.
Merkezde değilsen aşka yaklaşamazsın. Merkez aşktır; sen aşksın. Ötekiler pervanedir ve ötekilerin hepsini toplasan ancak aşkın ateşli bir hikayesidir…
Her şey karmaşa içinde döner, dönüşür.
Alem cıvıldaşır; varlık durmaksızın konuşur.
Yanıp bitenin konuşacak bir şeyi mi olur?
Telaşsız ve halinden tümüyle memnun olan tek noktadır merkez.
Tüm hikâyeler sessizlikle başlar ve sessizlikte biter; aşk sükûttur.