Neden özümsemek için kaybetmesi gerekir beşerin.
Hem düşmek, hem şaşmak için neden beşer olmaktan geçmez varlık.
En derin rüyaların hakiki uyanış olduğunu söylesem ne düşünürdünüz mesela.
İnsan olma yolunda ki bu yolculuk bu kadar sorgulanası bir hal mi aslında?
Yoksa kabahat mi tüm sorgular, sualler ve verilemeyen cevaplar?
Hepimiz duymayı istediğimiz cevapların umuduyla soruyoruz soruları,
cevaplar hoşumuza gitmediğinde de soruları değiştiriyoruz,
yine mi hoşumuza gitmedi bu sefer yolu değiştiriyoruz.
Hayata yetişmek için kırıp döke, döke koşuyor, sağı solu kaçırıyoruz,
Birde bir bakıyoruz ki kendimizden uzaklaşıyor yalnızlığa yetişiyoruz.
Bilmiyor beşer ancak koşmayı bıraktığında kendine varacağını,
biliyor insan o varışların arifesinde içinde yaşadığı o kıyamları,
Ancak sonrası nehirler gibi özgür olacağını.
İçimizde kalan ukdeler illaki bu zaman ve mekanda bizi mi bulacak sanıyoruz?
O zaman hayallerin adı hayal olmaz,
Burası dünya değil cennet olmaz mıydı?
Senin istediğin bil ki oluyor, sende olmaz ama o an bir başka canda hal buluyor.
Bu gün ise senin yaşadığın hayat, dünde başkasının hayaliydi, biliyorum kulağa tuhaf geliyor.
Bilse ki insan olmak nasıl güzel, geçer miydi beşer o zaman beşerlikten?
Bırakır mıydı kendini nehirler gibi aksın gitsin şu bilinmez alemin içinden.?
Sever miydi hep yeniden yeni yeniden?
Beşer şaşar derler… Şaşkın olan beşer insan olmayı öğrenmesi gerektiğini hiç idrak edemedi. Bu yüzden farkındalığı ile yola çıkanlara denk gelmeyi dilemekten başka çaresi yok yolculuğun. Dönüşmekten korktuğu için itaat edip tabi olmanın kolay geldiği bir düzlemde beşerlikten insanlığa terfi etmek ayrıca emek demektir. insan çocuğu emeksiz sevginin ve kazancın peşinden koştuğu için beyhude bir çırpınışla çevresini saran her şeyi gerçek zannedip elde etme yoluna giriyor. Uzun öyküsü var ama kısa tanımı var bu yolculuğun. Beşer şaşar…