İnsanın varoluşu neşedendir, ışıldar. Vicdanımız, neşe ile doğru orantılıdır çünkü iç sesimize zulüm etmediğimiz her zaman eşlikçisidir, sızlamaz. Yolumuzun doğru olduğunun da işaretidir. Neşe, bir duygudan öte, yüksek benliğimizin onayıdır. Peki nerede bu neşe? Yüzlerdeki protez gülümsemelerin, feri sönmüş gözlerin ardına saklanmış, tahammülsüzleşmiş insan ırkı varoluş mayaları olan neşeyi ve sevgiyi hangi zaman diliminde unuttu?
Kendimizden uzaklaştırılmak için yaratılmış sistemin asıl amacı aslında yine kendine dönmektir. Onca kalabalığın, gürültünün içinde yine sesini duyabilmektir. Doğan insan, yüklendiği tüm dünyasal bilgi ile kendinden beklenilenleri karşılamaya çalışırken toplum içinde homojenleşir. Tıpkı civa gibi… Ayrılan parçanın tekrar bütüne karşı konulamaz biçimde çekilmesi ile kendi sınırları, benliği de bu kolektifin içinde erir. Bütünün cevabı onun cevabıdır, isteği onun isteğidir. Belki maymun iştahının hayalleri bile kendinin değildir. Kendi varlığını hissedemediği anda kendinden çok uzakta olan birey içinde hissettiği boşluğu bazen çaresizlik bazen mutsuzluk olarak deneyimlemeye başlar. Eksiğin ne olduğunu kavrayamaz. Tek eksik kendidir ama kolektif öğretileri bunu görmesini engeller, bu his için suçlar, maniple eder, vicdanına oynar.
Burada bir seçim vardır… Biz mi, kendim mi? Kendi olamayan birinin biz olamayacağının bilinci ile aslında sıfırlanma süreci başlar. Bir zincir halkasından kopar, bir dal kırılır, toprağa bir tohum düşer… Neşe o tohumun suyu, sevgi ise ışığı olur. Kendi özgür iradesinin sınırlarını betimledikçe var olmanın keyfini belki ilk defa sürer. Dışarıdan aykırı görünen tablosu içinde tüm dış etkenlere rağmen renkleri canlanmış, can suyunu almıştır. Artık kolektif içinde yaşayan robotsuların diyarında ama kendi aleminde bir hak ediş yaşar. Kendini hak ediş neşedir. Gerçek olmanın, varoluş özüne kavuşmanın hediyesidir.
Merhaba, yazınızı beğeniyle okudum. Çok etkilendiğiniz yazar ya da kitap varsa bu tarzda quote’lar içeren paylaşır mısınız? Teşekkürler.