İnsan çocuğunun arızaya bağladığı yer, bir deneyim sonrası elde ettiği bilgi ve farkındalığın sürekli olması yönündeki beklentisidir. Aynı şey mutlu olduğu anlar için de geçerlidir. Onu mutlu eden deneyimin sürekli tekrarlanmasını ister. Bitmeyen bir döngüden mutlu olamayacağı için bir müddet sonra bu döngü de onu mutsuz eder ve başaramadığına dair inancı ile yine başa sarar. Herhangi bir gün ve an yediği bir “çilekli pasta” onu mutlu ettiyse sürekli o mutlu olma anını arzular ve daha çok çilekli pasta yemeye başlar. Bu yeme arzusu ilk hazzı yakalamak içindir fakat çok da mümkün olmaz, çünkü o deneyimin yaşandığı gün ortaya çıkan duyguların tamamı, farklı örüntülere sahiptir. Mutsuz olduğunda yediği “çilekli pasta” ile mutlu olmayı hayal etmek tam olarak bu örüntülerden dolayı imkansıza yakındır.
İnsan çocuğu, bugün deneyimlediği ve öğrendiği o duygu ya da bilgi ile 10-15 gün mutlu olmayı öğrenmeli. Oysa insanlar bilgi kavramını sosyal medya ile o kadar hızlı eritiyor ki sürekli yerine yeni bir şey koyması gerektiğini düşünecek kadar yoksun hissediyor kendisini. Oysa; bilgi, bilgelik ve öğreti yemek, içmek ve sıçmak gibi değildir. Yani yedim içtim ah tamam bunu içimden çıkartayım yeniden yiyeyim de doyayım tarzı bir hal değildir bilgelik ve bilgi.
Bilgiyi hazmedip; yaşayıp, hayata geçirip dönüşmek gerekiyor. Bugün çok sayıda insan kendisine iyi geleceğine inandığı onlarca öğreti, düşünce ile yolunu bulmaya çalışıyor. Onlarca farklı kişinin öğretisini içselleştirmeye çalışıyor. Birçok tekniği uygulayarak, kendi içinde sıfır noktasına erişmeye çalışıyor. Oysa gerçeklik böyle değildir. Gerçeklik bir bilgiyi iyice hazmedip, onunla bir olgunluğa erişmekle başlar. O bilgi ile kabız olacağını sandığı yerde de öğrendiklerini paylaşarak, yazarak, anlatarak, ifade ederek diğer insanlara da aktarmalıdır. Yani öğrenip içimize attığımız her özgün bilgi bizim için yük olmaya başlamadan bizden çevremize dağılmalı. Bu davranış ve eylemler de öğrenilen bilgiyi ve deneyimi, içselleştirip sürekli kılmamıza destek olur.
Bir gün sarımsak buzdolabında saklanmaz, ertesi gün saklanır sonraki gün gölgede kalsa iyi olur, başka bir gün de siz en iyisi onları bir ipe bağlayıp balkona asın şeklinde paylaşımlara denk geldiğinizde hem huzursuz olur hem de sarımsaklarınızı kaybedersiniz. Doğruları ve deneyimleri araştırarak öğrenmek tabi ki güzel bir davranış ama denenmiş ve sonuçları mutsuzluk yaratacak olan şeyleri de bana bir şey olmaz edasıyla denemeye kalkmak çok da akıllıca olmayacaktır. Ne diyorduk, aldığımız bilgi bizi biz yapmaz, o bilgiyi işlersek ve kendimizle bütünleştirip bir gerçeklik yaratırsak anlamlı olur. Bu da varmış! Şu da varmış! O öğreti iyileştiriyormuş! Bu öğreti beş bin yıl önceki “kadın/erkek” olan halimin yaptığı ahmaklığı ortadan kaldırıyormuş! Bu öğreti de henüz dünya yokken uzayda dolaşan bizlere harita oluyormuş! diye diye kaybolmayın. Önce araştırın, birden çok kaynağa erişin, o bilgileri karşılaştırın, karşılaştırma sonrası sizde uyanan düşünce ve fikirleri not alın, bu notlara göre başka kaynaklara erişin, iyice emin olduktan sonra, o öğreti/bilgi ya da düşünceyi içselleştirin ve onunla ilerleyin. O bilgi size yetmeyinceye kadar da durmayın.
Büyüyün kısacası ve artık, bilgilere ve öğretilere yemek içmek gibi davranmayın. Hatırlayın… Gerçek her zaman basittir ve çözümler de öyle… Mutlu olmak en kolayıdır, zor olan mutsuz olmak ve mutsuzluğu sürekli kılmaktır. Onurlu ve erdemli yarınlarınız olsun…
Kaleminize sağlık Murat Üstad.
Mutluluk zaten kişiye göre değişiyor.
Bence mutluluk önce kendimi bilmek, sevmek. İçimdeki Ben’i bulmadan anladım ki tüm diğer her şey gelip geçici.
Sahte benliğimin dehlizlerindeyken bir mutluluk bir mutsuzluk dalgaları ile boğuşup dururdum.
Aşırı uçlarda gel gitlerden perişan olunca, delilik sınırına geliyor insan sanki. İşte o vakit karanlığından şansın varsa çıkıyorsun.
Sonra içindekini bir güzel ilmek ilmek dokuyorsun. Asıl yazılım ve donanım insanın içinde ya, ilte oraya ulaşmak için hepsi bu dokumaların.
Sonra r gün bakıyorsun içindeki Sevgiyi anımsıyorsun. O hep oradaydı, Şefkatte öyle. Bilgelik de öyle.
işte o vakit gerçek içsel mutluluk çıkıyor.
Mutsuzluğuyla da başa çıkabilir hala geliyor insan evladı.
İnsan doğulmuyor diyorsunuz siz. İnsan olunuyor. İşte İnsan olabilen de zaten mutsuzluğunun efendisi oluyor. Artık onunla da nasıl geçinebileceğini öğreniyor.
Öğrendiği bilgileri de bir gün unutması gerektiğini insan idrak ediyor.
Yapısı gereği her şeyi ben biliyorum diyen sahte zihin benliğinden kurtuluşa ererken…
Ben bilmem hallerinden geçtikten sonra işte bilgi hazmettiği her şeyin ortaya dökülmesiyle Özünden geliyor artık.
İnsanın içindeki Bilge ile kavuşumu muhteşem bir netlik kazandırıyor içindeki çocuğun olgunluğuna geçişinde.
O artık Bilge bir çocuk.
Bilgeliği, bilgiyi hal olmuş. Hazmetmiş.
İşte öyle bir şey Üstadım.
Sevgiyle
Öğrene öğrene yol alıyoruz, düşe kalka öğreniyoruz, bile bile düşüyoruz, isteye isteye acı çekiyoruz ve arada kısa bir mutluluk nüvesi yakalayınca ona sarıyorız. Sanırım, bizim sıfırdan, sevmeyi, saygıyı, paylaşmayı, mutluluğu ve bilgeliği öğrenmemiz gerekiyor.
Bence bugünün en büyük sorunu samimiyetsizlik, samimiyetsizliğin getirdiği taklit ve her şeye bir anda sahip olma arzusu. Bilgide de, öğrenmede de aynı durum söz konusu. Bu yüzden yazınızda bahsettiğiniz yığınlar çıkıyor ortaya. Bilinçli görünen bilinçsiz yığınlar. Hal böyle olunca; “öğretiler ne yapsın?” demek geçiyor insanın içinden. Kaleminize sağlık Murat Tali.
Böyle böyle öğrenip büyüyor insan ama sadece büyüyor, olgunlaşıp, bilgeleşmeyi de öğrense, hayat çok daha güzel olacaktır diye düşünüyorum