Bir yolculuğa çıktım, nereye gideceğimden çok kiminle, kimlerle yol aldığım. Yolculuğum gittiğim yerden çok birlikte yürüdüklerimin beni nasıl büyüterek ve onlara ne kattığımı izleyerek çoğalacağımın merakı içinde nefes aldığım bir serüvendi.

Bazen korktum, nereye gittiğimi bilememekten çok yoldaşlarımın yüzü korkuttu beni. Sonra sordum, korktuğun onlar mıydı? kendin miydin? Diye… Çünkü senden öte kimse verilmezdi senin önüne, ancak senin içinde olandır korktuğun her neyse. Gördüğün her şey aynandır ve çözülmesi istenilen de. Tüm bunlar savaşım olmuştu, lakin gün yüzüne çıktığımda anlamıştım, mesela; savaş meydanında boy gösterip galibiyet değil, direnişi bırakıp, kendini bulmaktı asıl zafer. Sonra öğrendim işte, beni içimde büyüten buydu, onlardan çok onlarda gördüğüm küçük hallerim. Sonra küçük ruhlarımı sevdim, hırs değil sevgiydi vermem gerekenlerim.
Büyüdükçe, büyütenler çekildi yolumdan ve büyüttüklerim ve işte sanırım artık kendimleydim. Yoluma devam etmekteyim, artık yolumun nereye çıktığını biliyorum ve yolumun başında benimle gelenlerin neden yanımda olduğunu ve niye geride kaldığını ve biliyorum sapaklarda, yol ayrımlarında yine birilerinin iz bırakacağını, eksik parçalarıma ışık tutacağını. Bu yolculuk böyle bir yol, sanki Babil’in yolu, sanki İpek yolu. Kervanlar geçer, savaşlar biter, meydanlar vardır kalabalık sonra çöl rüzgarı, toz duman ve sen bir Sahrada alabalık. Mucizeler ancak gözünü kapadığında göreceğin, içinle baktığında hissedeceğin şeylerdir ve yolun sen yalnızca varmayı değil yürümeyi, büyümeyi düşündüğünde bitireceğindir. Tekamül ta başında sana verilen armağanı, o büyük cevheri bulabilmektir.
Ruhunu derinlerden çıkarabilmektir. Herkes günün sonun nereye varacağını düşünüyor ve gideceğimiz yerden korkuyor. Gideceğimiz yer geldiğimiz yerdir bunu kimse demiyor. İnsan geldiği yerden korkar mı? Korkmaz . Biz sadece unuttuklarımızdan korkuyoruz . Merak etmeyin, yolun sonu geldiğinde bize geldiğimiz yer hatırlatılacak. Çünkü bilinen hiçbir şey unutulmaz sadece hatırlatılacak an için bir yolculuk vardır yol alacak ve var olan hiçbir şey yok olamaz, sadece varlığı anlamamız için benlik kaybolacak hiçlik içinde bir sen yeniden doğacak.



Sevgili Figen, yazını okurken fark ettim ki aslında hepimiz biraz o “ışığa tutsak” pervanelerdeniz. Aydınlanma adı altında bize satılan her şey, gölgemizden biraz daha uzaklaştırıyor bizi. Senin satırların bana şunu hatırlattı: bazen hakikati bulmak için ışığı değil, içimizdeki karanlığı kucaklamak gerekir. Kalemine sağlık, çok derinden dokundu…