Hayatı düşüncelerden ayrı tutan, duygusal etkileşimlerdir. Duyguları ifade etmemiz gerektiği zaman, doğru bir kaynaktan gerçeğe dönüştürebiliriz. Geçmiş yaşanılmışlıklara bakarak, yeni kurallar oluşturuyoruz. Bu kurallar sadece tedbir olarak kalmak zorundadır. Çünkü geçmiş ile gelecek aynı değildir. Kaynak olarak yanlış bilgileri taşıyan bir insan dahil, kendini herkesten daha gerçek olarak görür. Kendine göre doğrudur. Doğru olmayan sadece kendini ifade edememiş olmasıdır. Yeni duygular ile buluştuğumuz her anda, yeni bir heyecan, yeni bir kaos oluşturuyoruz. Hayatın yenilikleri içerisinde, bize eski olarak görünenler, daha önce tanışmış olduğumuz hisler barındırdığı için, eskiyen duyguların olmadığını ve geride kalanın aslında bizim eylemlerimizi taşıyan anıların yansıması olduğunu fark edebiliriz.
Hayatın içerisindeki oluşumların, hiç bir zaman eskisi gibi olmadığını fark etmemiz gerekir. Teori olarak fark ettiğimiz ama gerçekte bize bayat gelen düşünce akımları, zaman geçtikçe üstümüzde dayanılmaz bir baskı oluşturur. Çünkü yeni oluşumlardan, yeni düşüncelerin doğması gerekir. “Her şey hep aynıdır; Her gün hep aynı durumları yaşıyoruz;” dersek eğer, anlamamız gereken duygusal durum, sadece kendi hissettiklerimiz ile ilgilidir. Bu noktada, anlamlar ortaya çıkar. Anlamak ile farkında olmanın arasındaki gerçeklik, taşıdığımız hislere göre bize yansıyor. Bu durumda verilebilecek en mantıklı örnek, sonsuzluk teorisidir. Teori diyoruz; Çünkü geleceği görmeden bilmek, herhangi bir canlının anlayabileceği bir şey değil. Herkesin kendi doğruları olduğu gibi, hayatı yaşama biçimine göre, daha önce tanıştığımız hislere göre, geçmişteki anılarımızın bize oluşturduğu çağrışımlara göre, yeni sandığımız hislerin aslında eskilerin bir yansımasına dönüştüğünü de fark etmekten çok anlamamız gerekiyor. Henüz anlaşılmayabilir; Çünkü vereceğim örnekteki gibi, tanışmadığımız her yeni durum, gerçeklerin yenilikleridir. Benzer duyguların barınmış olması, her şeyi aynı forma dönüştürmüyor. Her canlı ve her eşya, kendi formunu oluşturuyor. Kendi anlamlarımız ile yaşıyoruz. Fark ettiklerimiz, geçmişte tanışmış olduğumuz anıların tecrübesini taşıyan yansımalardır.
Sonsuzluk teorisi, anlayabileceğimiz bir durum değil, fark etmemiz gereken bir düşünce akımıdır. Hayatın sonsuzluğunu, hayatın gerçek anlamı olarak taşıyan bir insan için, hiç bir şey dert değildir. Bazı felsefecilere göre, sonsuzluk inancı, bilinmezliği bilmek için inat etmektir. Yine geçmişin yansımalarından doğan, bir derdi çözme girişimi ile karşı karşıya kalabiliriz. Sonsuzluk teorisi, yine bazı felsefecilerin gerçeğe dönüştürebileceği bir teoridir. Yokluktan doğan bir canlının, yok olması bir sorun olabilir mi? Mantığın el verdiği en doğru cevap, aynı kimlik ile tekrar dönemeyecek olmasıdır. Bu cevap ta, sadece bir bakış açısı yaratıyor. Gerçekler herkesin kendi içinde yatar. Gerçek olan biziz. Düşünce olarak oluşturduklarımızdan hariç, duygusal olarak gerçek bir kaynak taşıyoruz. Yanlış bilgiler taşıyarak, kendini doğru sanan ama doğru ifade edemeyen insanların hissettikleri durum, duygusal olarak bir kaynak taşıdığını fark etmiş olmasıdır.
İnsan olarak bizim düşünce gücümüz var. Duygusal güçler hayvanlar için yeterli olabilir. Duygu ve düşünceleri olmayan canlılar dahil, enerjiler ile varlıklarını sürdürebiliyorlar. Bu canlılar ağaçlar ve bitkilerdir. Hayata olan bakış açımızı duygusal, fiziksel ve zihinsel olarak algılayabiliriz. Madde, enerji ve duygular bizi eşsiz bir canlı türü yapıyor. Böyle eşi benzeri olmayan bir canlı türünün, karşılaşabileceği sorunlar, geçmişine bağlı olan hayat akışıdır. Dünya bağımlılığı, çay, kahve bağımlılığı gibi, alıştığımız her şey bağımlılık yapıyor. Karşılaştığımız her sorun, bir hastalığa dönüşebiliyor. Heyecanları, sevgiye veya korkuya dönüştürmek ile alakalı durumlar ile hep karşılaşıyoruz. Olduğumuz şey alında olmak istediğimiz şey değil. Her şeyin bir zamanı var. Bizim veya hayatın ölçü birimine göre hesap yapmak fark etmiyor. Sonsuzluk teorisinde zaten zaman birimi yoktur. Neye inanıyorsak, onu yaratabiliyoruz. Konuları fazla karıştırmadan, toparlamak istiyorum. Sonsuzluk teorisi, adı üstünde sadece bir teoridir. Fark etmek ayrı, anlamak ayrıdır. Anlamak için yaşamış olmak gerekiyor. Sonsuzluğu hala yaşıyorken, anlamış gibi yapmak, yeni doğanlara büyük bir saygısızlık olur. Benim teorim Mevlana’nın teorisi ile aynıdır. Bildiğimiz her şey, yaşadığımız şu ana kadar geçerlidir.