Tuğla Devler

Büyük şehirlere ait değilim, deniyorum, olmuyor, tuğla devleri sevemedim.

Çocukluğum, hep, bahçede, ağaç tepelerinde, kopardığımız meyveleri, bahçe çeşmesinden akan kuyu suyunda yıkarken geçti, şimdi, her yerde yükselen dev binalar beni ürkütüyor, tuğla devler, çok sevimsiz gözüküyor ve o çirkin devlerde oturmaya kalktığımda, açılıp kapanan o bina kapısından girip çıkan insanlar,  çoğu tanımadığımız insanlar, sanki evimin duvarlarından, odalara, mutfağıma giriyor, çünkü tuğla devler, çok kalabalık oluyor…

Bazısı, isyanını dile getirir açıkça böyle, bazısı da içinde büyüttüğü o özlemle yaşar, suskun ve kalabalığa alışmışcasına…

On katlı binalar yoktu biz çocukken… On daireliydi, en fazla dört, beş katlıydı apartmanlar..Herkes birbirini tanırdı, selamlaşırdı.. Herkes her şeyini bilirdi komşularının hemen hemen, sağlığında, hastalığında, mutlu gününde, kederinde, birbirinden haberi olurdu apartman sakinleri, sevgiyle örülü bir ilgiyle… E tabii, dört dörtlük değildir insanoğlu, aynı derecede anlaşamaz birbiriyle, ama yine de, hani şu ‘saygı’ denen erdem var ya, işte, o, vardı… Hiç unutmuyorum, hep aklımdadır… Yan binadaki Havva teyze, mutfak balkonundan sohbet ederdi annemle… Oradan bile, hatta onun yanındaki ve daha yanındaki dört, beş katlı binalardaki herkes tanırdı birbirini, sokak tanırdı, bakkal amcamız, pastanemiz vardı, şakalaşırdık çocukken, kızdırırdık semt esnafını, sırf oyun olsun diye, kovalatırdık kendimizi, ama çok eğlenirdik çünkü bir de ‘hoşgörü’ vardı… Hissi nasıl anlatsam; sanki sımsıcak bir yumağın içindeydik, ve en çok da ‘güven’.

tugla devler

Şimdi, sayamadığım kadar dairelerin olduğu tuğla devler var… Kimin kim olduğunu bilemediğimiz birileri, birçoğu var… Kaç kişiyle selamlaşıyor oturanlar, kaç kişi birbirini tanıyor, ya ‘komşuluk’? Hüznünde, mutluluğunda kaç kişi haberdar birbirinden, yardımına koşuyor, saat ne olursa olsun? Göğü deliyor tuğla devler, kuşlara rakip olmak adına belki de, ama özgür değil ilişkiler, sıkılarak, ürkerek, kavga ederek, ve bazen de saygısızca bir demir yumak içinde, tekerlenerek, yuvarlanarak yaşanıyor hayatlar, bitmiş, sadece adı kalmış komşuluklarla…

Bir de doğa düşmanı yasaklar koyar tuğla devlerin sakinleri, bir araya gelip, imzalarlar, ‘kedi-köpek beslemek yasak’ diye, karar defterini. İnsanoğlu ilginçtir, bilmez ki doğayı işgal etmektedir, tuhaf yerleşim şekliyle, iş merkezleriyle, her neresi varsa diktiği, toprağı ağlatır ağır yapıları, bozar harap eder çoğu canlının yuvasını… Bunları hiç düşünmez, kendi kafasını sokacak bir yer bulma derdinde, ama kalanın yaşam hakkı onun inisiyatifinde sanır. Daire ararken sorarlar, abesle iştigal şekilde:’Köpeğiniz havlıyor mu?’ Cevabım hep şu olmuştur, ‘Hayır miyavlıyor.’

Kendi adıma, elimden geldiği kadar, kalabalık olmayan, o çocukluğumun binalarını ya da saklı sokaklardaki en yaşanabilecek, müstakil evleri tercih ediyorum, çünkü, boğuluyorum, yıllar geçse de, az’ın sadeliğini ve asaletini hiç unutmadığımdan ve inatçı olduğumdan belki de, yaşatmaya çalıştığımdan güzellikleri, mücadeleci ruhumdan da olabilir.

Gökyüzüne bakmıyor kimse artık, tuğla devlerden… Mavinin rengini, arada bir gidilen tatillerde hatırlıyorlar, sanki yeni bulmuşcasına, Güneşin batışını da, hiç farketmemişcesine hayranlıkla karşılıyorlar, ama sadece tatillerde… Kalabalıklarla yaşamak, yetmeyecek endişesiyle her boşluğa dikilen dev binalarda oturmak alışkanlığı bir virüs gibi yayılırken, sevgi yumaklı, hoşgörülü, saygılı ‘komşu’lukları hatırlayanlara ve yaşatanlara, bu yazımla, bir selam yolluyorum.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir