Aslında bütün üzüntülerimiz, üstesinden gelemediğimiz duygulardan sebep! Bazı genetik durumlar dışında, psikolojik hastalıkların çoğu yaşanmışlıkların getirdiği duygu birikiminin üstesinden gelememek yatıyor!
Yüzleşememek!
O duyguları yönetebilmek için ise uyanık ve farkında olan bir bilinç gerekli! Düşüncelerimizin farkında olmak! Bir duygu hali baş gösterdiğinde; O An ne düşünüyorum, neden böyle düşünüyorum diye kendine ayna tutabilmeli insan. Kendisini gözlemlemeli! Maalesef ki anlamak ve çözümlemeyi öğretmek yerine, terapistler bunları ilaçlarla uyuşturmak ve baskılamak için ömür boyu ilaca mahkûm ediyorlar insanları…
İnsan yaş aldıkça, kaybettikçe, yeterince üzüldükçe farkına varıyor, bir bilgelik hali geliyor.. Her şey olağan, her şey mümkün, geçiş ve devinim, değişim ve dönüşüm halinde. Hiçbir şey sonsuz değil; duygularımız, düşüncelerimiz, bulunduğumuz hal ve durum. Hatta evren bile sürekli bir dönüşüm ve değişim halinde.
Her an bir sonraki an’ı oluşturuyor. Bu yüzden bir şeyi yaşarken ne fazla önemsemeli ne de hiç önemi yokmuş gibi değersizleştirmeli! Beklentiye girmeden yaşamalı. Hayattan beklemeden, kendimiz yapmalı, adım atmalıyız. Hiçbir şey size gelmez, siz uzanmalı almalısınız onu! Olmazsa “olmadı” deyip devam etmeli, yeniden başka yoldan denemeli. Acı, kızgınlık ve korku duygularını çok derin yaşayıp onları tutan, üstesinden gelemeyen insanlar var. Negatif biriktirmek!
Oysa “hayatta her şey mümkün” deyip o enerjiyi bırakmak En sağlıklısı! Yaşama, sırtımıza yük almadan, kamburlaşmadan devam edebilmek! Bunların farkına varmak zaman alıyor, ömür gidiyor.