Sorunlarla yüzleşmek acı yaratır ve bu acı bazen şiddetli olabilir. Ama ne kadar şiddetli olursa olsun yüzleşmenin acısı geçicidir ve beraberinde açığa çıkan gerçeğin, her yarayı iyileştirme şansı vardır.
Yüzleşmekten kaçınmak, var olan yarayı her gün biraz daha derinleştirir; insanı her gün biraz daha öldürür ve iyileşmeye hizmet etme şansı pek yoktur. Yüzleşmekten kaçınmak, binbir türlü saçma bahanenin arkasına saklanıp kendini kandırarak kolaya kaçmak ve kalbinin yap dediğini yapamamaktır.
İnsan; kalbinin yap dediğini – üstelik yapabilme ihtimali varken – denemediğinde ya da denese bile sonuna kadar gitmediğinde; içinde, ‘en çok da kendine’ karşı kızgınlık biriktirir. Kendine kızmak, kendinle amansız bir savaşta olmak demektir. İnsan fark etmez ama tüm ömrünü, ilişkilerini, enerjisini tüketen şey, bu iç savaştır. Bu kazanamayacağı savaş, insanın yaşamdan çekilmesinin ve ölümü çağırmasının da sebebidir.
Çoğu insan bir sebepten yaralansa ve için için kanasa da hayatında hiçbir şeyi değiştirmez ve kendine kızarak, kendini hırpalayarak, kendisiyle savaşarak, kendini her gün biraz daha tüketir. Çok az insan ise yeni ihtimalleri kovalar, içine sinecek olanı arar ve böylelikle barışın gerçek anlamını da kavrama şansı bulur.
Barış, insanın yaptıklarının sonunda elde edeceği bir şey değildir. Barış, kalbinin itiraz etmediği herhangi bir şeyi “şimdi” yapmaktan ve kazanmayı ya da kaybetmeyi fazla da dert etmeden, an içinde hayata karışmaktan gelir. Kalbin yolu, barışın yoludur ve iç barış; sona, sonuca değil daima ‘şimdi’ atacağın adıma dairdir