Varoluşu duyuyor musun?

Tanrı seninle hep konuşur.
Ve seni de sözcükler bilip, senin üzerinden bir diğer kişiyle konuşur.
O seninle olaylar üzerinden konuşur; hayatına giren olaylara bak, işleyiş şekillerine, nasıl bir kapı bulmuş ve nasıl girmişler çemberine.
Bil ki kapı sensin, anahtar ise çoğu zaman seni sen olmaktan alıkoyan eksiklerin.
Sana gelen insanlara bak, nasıllar incele. Duruşu, hayata bakışı ve yaşayışına bak, onlarda en çok neyi sevdin bil ki sende var.
En çok kendinde neyi sevmedin bil ki bunu devşirmen için buna ihtiyacın var.

Varoluşu duyuyor musun
Gördüklerin Tanrı’nın dili,
Sana nasıl davranıyorlar tanık ol, sen neysen sana onu veriyorlar bil ki,
Bil ki senin izin verdiğin onun sana ” bu sensin” demesi, izin vermediğin ise Tanrı’nın karşındakine, kendisini senin aracılığın ile göstermesi.
Onları dinle, sözleri Tanrının sana anlatmak istedikleri ama bil ki onlar üzerinden anlatıyor sana seni.

Tanrı seninle yaşadığın hastalıklar aracılığı ile konuşur.
Bir düşün hastalığın sana ne anlatıyor,
Neren, neden ağrıyor ve acı hissettiriyor.
Aldığın yükler sırtında, direnişlerin ve dikliğin boynunda,
Sevgiyi yaşayamamam kalbinde,
Korkuların böbreklerinde,
Kin ve nefretlerin karaciğerinde,
Kaygıların, sıkışmışlıkların, terk edilmiş çocukluğun, güvensizliklerin ve hep verip almamaların akciğerlerinde.
Yol alamamaların, takılıp kalmaların, hayallerini ertelemelerin bacaklarında,
Hazmedemediklerin, içine atıp biriktirdiklerin midende.
Kusursuz olma arzun, suçlulukların, inceliklerin, beyninde.
Ve kaçırdıkların, tutamadıkların, gitmelerine izin vermek zorunda olduklarının kederi, dikliğin ve hatta kibrin ve hatta, çoğu zaman sertliğin, yargıların ellerinde kemiklerinde.
Ve tahammül edemediklerin Teninde.

Dinle kendini.
Tanrı seninle kayıpların, senin elinden düşürdüklerin, kaybettiklerin ya da gönderdiklerin ile konuşur; bir düşün o giden giderken sana ne anlatıyor, varlığı ile sana ne verdi, nereni besliyor.
Tanrının dili derin bir dehliz, dipsiz bir kuyu ve sonsuz bir alemden daha ötesi,
Lakin hissetmen bile çok kapı aralıyor.
Tanrı seninle sevgili üzerinden de konuşur,
Yar sana nasıl geldi, bir düşün,
Sen kendine içindeki Yaradan’a öyle mi gidiyorsun,
Aşkını ne kadar özgürce yaşıyorsun,
Yaradan’ın aşkı içinde o kadar mı gizli ve derin,
Yoksa tüm alem mi bilmeli,
Sevgiliye bir bak sana nasıl bakıyor.
Gözlerinde gör aradığın ne,
O büyük Aşk sana onun gözüyle bakıyor. Yani aslında Sen kendine öyle bakıyor.
Ve onu dinle sana neler söylüyor,
Ondan duyduğun her bir söz aslında ruhunun çığlıkları gibi.
Ve düşün neyi en çok söylüyor,
Hangi kelimeyi duymayı seviyorsun.
İşte sen onun içinde yatıyorsun,
Tanrı sana seni o sözle hatırlatıyor.
Senin büyümemiş halinde ve yaranda ve şifanda.
Bul istiyor.

 

İçimden dökülenler

Geçtiğim sokaklardan, kaldırım taşları gibi döşenmiş tüm geçmişim,
Geçme artık bu sokaklardan,
Sen yürüdükçe kokun boyuyor tüm evlerin duvarlarını sonra aşk geçti diye yeşilleniyorlar.
Bilmezler her gelişin bahar her gidişin kış kıyamet.
Nasılda güzel sarıydın, bahara çalan,
Bal gözlerin beni güne bakan tarlalarında doğuma bırakırdı, her gebeliğimde adına aşk koyduğum, her doğum sancılı, lakin sonrası gözünü mucizeye açan.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Murat Tali
Yönetici
12 Şubat 2024 15:06

Duymayı, görmeyi ve bilmeyi reddettiğinden beri insan her şeyini yitirdi. Tüm evren sürekli kendisi ile sohbette iken o sanallaştırılmış dünyanın karanlığını yüzlerce hatta binlerce ışıkla aydınlatıp kendisine yol bulmaya çalıştı. Dinle…Duy… diye seslendiğinde neyi dinleyeceğini ve duyacağını bilmeden yaşadığı ve sonlandırdığı ömrünün içinde ne büyük yoksunluklar yaşayıp, anlam denizinde anlamsızlıklar içinde boğulup gidiyor İnsan Çocuğu…

1
0
Would love your thoughts, please comment.x