Yaralı Şifacı… Mitolojide yaralı şifacı olarak bilinen Chiron (Kiron) kendi oku ile yanlışlıkla yaralanmış ve kendi yarasına merhem olmaya çalışırken diğer kişilere şifa vermiş olan yarı insan yarı at olan bir tanrıdır. Astroloji yönünden ele alırsak Chiron’un kova, başak, akrep, oğlak, balık ve diğer burç evrelerine her zaman etkisi olmuştur. Mitoloji, semboller, simgeler, arketipler bilinçaltımızda kayıtlıdır. Her evde var olan her birimizin tinine, ruhuna dokunan arketiplerdir. Her çocuk anne rahminden çıkarken bilinç öz olarak doğsa da sonradan anne-baba tarafından konulan isimlerimiz, gelenek ve göreneklerimiz onlardan aldığımız sevgi ve korkularımız, öğretmenlerimiz, sonradan edindiğimiz gelecek kimliklerimiz bizleri yaşam deneyimine hazırlar…
Daha derinden bakarsak; tüm yaşamımızı kendi seçimlerimizle inşa ediyoruz. Seçtiğimiz yaşam, seçtiğimiz takım, sevgilimiz, evimiz, yaşayacağımız bölgeye kadar aslında her şey kendi seçimimizdir. Sadece bu rolü bilinçli veya bilinçsiz oynamamız gerekiyor… Kimi asker, kimi doktor, kimi mühendis, kimi zanaatkar veya ev hanımı… İşte ‘Ben kimim?’ sorusunu sormadığında, sana cevap verecek bir ruh yoktur. Bu rolü kader gibi uykuda yaşar ve bir gün göçüp gidersin. Toplumun büyük çoğunluğu sormuyor, (belki de sorgulamayı bilmiyor)
Hz. Muhammed’in “Kendini bilen Rabbini bilir” sözü bize “kendini bilmenin” Yoludur.
İste bu ayette geçen RAB, RUHTUR’’ diğer anlamı öğretmendir.
Aslında sormuş olsa, toplumun büyük çoğunluğu yaralıdır. En temelinde sevgisiz büyümüştür ve bu sevgisizlik toplumun en önemli yarasıdır. Bu yarayı fark etmediğinde anneyi, babayı, sevgiliyi, arkadaşlarını, patronunu suçlayacak veya tam tersi, korkudan onlar ne yaparsa yapsın susacaktır! Temelde en büyük neden sevgi! Bu duruma bir kişi isyan ederse kendi içinde devrim yapar. Zaten gelmiş geçmiş tüm üstatlar, peygamberler devrimciydi… Tanrıyı, anneyi, babayı, sevgiliyi hatta kendi evladını terk eder. Bu onun istediği bir durum değildir. Onu en duygusal acıları, bağları ile sınarlar ve güçlü çıkacaktır… Sevgi yoksa adalette yoktur. İşte o yaralı şifacıya, ben kimim sorusunu soran ve ona cevap veren hatırlamasını sağlayan bir ruh vardır… ve kalbindeki şifacı ruhu bunu duyacak yakınlıktadır. Ve de onu koruyacak, gözetleyeceklerdir…
“Senin canın içinde bir can var, sen o canı ara!” Mevlâna
Ona geçmişi affetmesini söylerler, kendisini sevmesini, geceyi gündüze katıp bitmeyen yalnızlıklardan tek başına çıkması için ona yol gösterilecektir. Onun sevgisi, anlayışı ve farkındalığı yükselecek maddesel alemden yokluk alemine, yokluk aleminden kendi varlığına inecek ve içinden bir yıldız, bir ışık çıkaracaktır… Yükselecektir, yükseldikçe yalnız olacak, istediği sevgili, aşkı ancak onun düşünde, kalbinden geçen kişileri bulacak, aynı frekansta kişilerle karşılaşacak, bazen kaçıp gitmek bazen de anne rahminde yukarı kaynağı, yuvasını merak edecek… Ve yaralı şifacı bu yolda edindiği bilgiyi, sevgiyi ve farkındalığı hep başkaları iyileşsin, acılarını kapatsın diye şifa verecek. Bir yandan yaralarını iyileştirmek için boşluğa düşüp, bir anda neşelenecek… Ama asla kendi yarasını başkasının üzerine atmayacak…! Başka biri olmayacak… O hep kendim olmalıyım diyecek, eğri durmayacak… İşte bu kişiler aramızda sen, ben ve o 100 kişiden sadece 3 kişi… Diğerleri dökülecek egosuna kurban olacak, işte bu yüzden ‘’uyanan çok olur seçilen az’’.
Tekrar Chiron’a dönersek, sembolü yapısı ile güçlü, dürüst ve özel nitelikli bir insan ile güçlü bir hayvan gibi doğa ile bütünleşmiş, doğanın bir parçası olmuş, anlamlı bir yapıyı anlatır. Ve arketip olarak bilinç altımızda kayıtlıdır… Chiron’un doğayla olan bütünlüğü tıpkı bir şaman (insanlara ve topluma düzen ve şifa veren yüce, sevgi insanı) gibi ona tedavi edici, iyileştirici ve düzenleyici unsurlar verir. Tanrının oğlu olan Chiron akıl ve zekayı, düşüncenin gelişimini kendini bilmeyi ifade eder. Arketip olarak başarıyı anlattığı gibi, müzik, kültür, empatlığı, yaşamı, iyiliği, kahramanlığı astrolojiyi de belirtmektedir. Önce kendimizi bilmemizi sonra gezegenimizi iyileştirmeyi, toplumun yaralarına ışık olmayı öğretir. Astrolojik haritamızda gölge yanlarımızı, olumlu yanlarımızı anlatarak ilerlememizi ister. Sizleri bir yıldız, bir kahraman olarak yükselmenizi, anlamanızı, anlayışını yükselmesini destekler. Burada ki, Kahraman; Doğa bilinci, sevgi boyutu, empat, anlayış gibi farkındalığa geçmenizi bu sayede topluma ayna ve kendi özünüzü anlamanızı ister. İşte kahramanlık budur. İnsan olmak!
Yüreğimi açmak, dedim.
Bir tebessümle bak her şeye, dedi…
Tebessüm, dedim.
Her kapının anahtarı, dedi.
Kapı, dedim.
Girmeden bilemezsin, dedi.
Ya korku, dedim.
Bilinmeyenden korkar insan, dedi.
Ben kimim? diye sordum.
Sevgiyle beslenensin, dedi.
Durdum. Durdum.
Yine sustum.
Kimsin? diye sordum.
Sen’im, dedi.
Seni seviyorum, dedim.
Ben de seni, dedi…
Şems-i Tebrizi.
Şimdi sizleri kısa varoluş yolculuğuna götürmek istiyorum…
Evrenin yüce ruhu uyandığında; “Ben kimim” diye sordu? Ve bu ilk ses idi… Sonra kendini tanımak için kendi yarısını böldü. Aynada aşkı, kendi güzelliğini gördü. Ve o yarısı rahimden düşer gibi dünyaya düştü. Yıldız tozu oldu… Rahman olan eril aşkından ayrı düştü… ve dünyadaki dişil olan yıldız tozu uzun uzun gecelerin, gündüzlerin sonunda aşağıdan seslendi. “Ben senim. Bu ayrılık bitsin” ve yıldız tozları ben kimim? diyene “Ben senim ey aşk” dediler ve uyandılar. Tüm dağılmış tozları tekrar bir bütün olmak için yuvaya çağırdılar. İki aşk tekrar bir olsun… Gökteki en güzel yıldız sen ol diye…
Bilinç altımızda Güneşin Baba, Ayın Anne olduğu gibi. Ben kimim dersen? Sen, onların bu dünyaya yayılmış yıldız tozlarısın. Şimdi o tozlar senin yaşamının her anında bıraktığın acıların, sevinçlerin şimdi o parçalarını toplayıp tekrar bütün semadaki en güzel yıldız olmak için hazırlanıyorsun…
Bu sadece bir oyun, bu oyunun tek yıldızı sensin. Öyleyse devam et ama asla durma…
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin. Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. Uçar gider, koşsan da tutamazsın…