Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Yol’u fark et

Çokça zaman hazır olmadığımız şeylere heves eder ya da hırsa kapılıp hemen sonuç elde etmek, çabucak bir şeyler başarmak isteriz. Yıllarca sorunlarımızı ya da iç çatışmalarımızı görmezden gelerek, ayrıca sorumluluk almaktan ve kendimiz için gerçek bir şeyler yapmaktan kaçarak yarattığımız (ve en nihayetinde de beğenmediğimiz) kaderimizi bir anda değiştirivermeyi arzularız.

Oysa hayatta gerçek değişimler, emek ve zaman ister; sabır ister. Ustalık; acelesiz, telaşsız, bulunduğun anın ve yerin hakkını tam olarak vererek, her durumda hayatın ve onun getirdiklerinin bir lütuf ya da anlayışımızın derinleşmesi için bir ders, bir yardım olduğunu bilerek yaşamakta yatar.

Öte yandan aceleye getirilen herhangi bir işten hem verim hem de lezzet almak zordur. Yemek pişirmeyi aceleye getirebilir, hızlandırabilir misiniz? Kısık ateşte ağır ağır ve tam kıvamında pişmiş bir yemeğin lezzetini arıyorsanız elbette hayır. Şarkı söylemeyi hızlandırabilir ve şarkınızı çabucak bitirebilir misiniz? Bir anlamı olmaz. O halde hayatı niye aceleye getirelim?

Aslında hayatın (ve kendimiz de dahil olmak üzere her şeyin) bir ritmi ve doğal bir akışı vardır. Bu ritme ve akışa saygı göstermemek; kendini gereksizce zorlarken hakkın olan lezzetten de mahrum kalmaktır. Bana sorarsanız her şeyin (hem hayat oyununun hem de bu oyundaki kendi varlığımızın) hakkını tam olarak teslim etmek gerekir. İşler bizim umduğumuz gibi gitmediğinde, hayatın bizim için bizim öngördüğümüzden daha büyük bir hediyeyi hazırlamakta olduğunu bilmek ve daha büyük bir bilgeliğe açık olmak, hayat oyununun hakkını verebilmeyi getirir. Oyunu, ona her şeyimizi vererek oynamak ise oyundaki kendi varlığımızın hakkını vermektir. Böylesi bütünsel bir yolculuk hem gelişim ve performans hem de lezzet getirir.

Acele ettiğinizde ve hazır olmadığınız halde şartları zorladığınızda genellikle iki şey olur. İlki, yolunuzu kısaltmaya çalıştıkça tam aksine onu daha da uzamış olarak bulursunuz. Gereksiz çaba harcar ve üstüne üstlük daha da geriye düşersiniz. İkincisi ve asıl önemlisi de yolun lezzeti kaçar. Oysa hayat bize her ne verdiyse onun içinde, derinde bir lezzet ve “bizi aşan” ya da “bizden ötede” diyebileceğimiz bir ölçü, denge, güzellik ve bilgelik vardır. Siz hayatın verdiğinden başka bir şey umarken maalesef asıl hediyeyi kaçırırsınız. Ne yazık! Ama işte insan da çoğu şeyi hemen isteyerek hiç farkında olmadan kendine şiddet uygular ve şefkatten, anlayıştan uzak, açgözlü bir mücadeleyi marifet sayar.

Size, hakikat yolculuğunun “a priori” – “keyifli” bir yolculuk olacağını söyleyebilirim. Öyle olmak zorundadır. Çünkü bu yolculukta kendi içimizdeki en iyiyi ortaya çıkarmak için kendimizi yüreklendirirken ve bir ölçüde sınırlarımızı zorlarken yaptığımız her şey, aslında kendimize şefkat göstermenin yeni ve daha derin yollarını, araçlarını keşfetmektir. Bu yolla kendimizi biraz daha yakından tanır, keşfeder, büyütür, hatta yaratır ve en sonunda da daha derinden sevmeye doğru ilerleriz. Üstelik siz ne yaparsanız yapın bu yolculukta, inancınız olsun ya da olmasın daima gizli bir el tarafından (dilerseniz ona Tanrı, hayat ya da kader deyin) desteklenirsiniz. Buradaki sözler de aslında sizi destekleyen kuvvetlerin bir parçası olmak niyetinin uzantısı sayılabilirler.

Tüm bunlara rağmen eğer yolculuğunuzun keyfi kaçar; bazen korkuya, kaygıya, endişeye, vesveseye kapılırsanız, bilin ki bir şekilde hayatı yanlış anlamış olma olasılığınız oldukça kuvvetlidir. O yüzden yol boyunca arada bir durup yolculuğunuzu ve kendi durumunuzu değerlendirmenizde büyük fayda görüyorum. Acaba kendinize şefkatle, nezaketle, duyarlılıkla, iyi niyetle, destekleyici ve cesaretlendirici bir dille yaklaşıyor musunuz ve elbette bazen zorlansanız da bu oyundan, bu gelişim yolculuğundan keyif alıyor musunuz?

Cevabınız “evet” olduğu müddetçe, hayatla birlikte ve en doğru şekilde yol alıyorsunuz demektir. Cevabınız “hayır” ise bir yerlerde kendinize gereksizce şiddet uyguluyor olmalısınız ki bunu nasıl olup da kendinize yapabildiğinizi görebilmeniz ve bırakmanız herhangi bir ustanın ya da kitabın söylediği diğer her şeyden daha değerlidir. Muhtemelen fiziksel, zihinsel, duygusal ve sözel zehirlerle kendi kendinizi aşağı çekiyor ve size hizmet ettiğini varsaydığınız bir sebepten kendinizi cezalandırıyorsunuzdur.

Hakikatin yolunda sadece keyifle yürünür. Yolda olmanın kendisi mutluluktur ve aslında her şeydir. O keyif / heyecan / mutluluk / aşk yoksa henüz yolda yürüdüğünüzü bile söyleyemezsiniz. Sadece bir şeyden kaçmak için başka bir şeye tutunmaya çalışıyorsunuzdur. Bu, orada, içinizde bir yerlerde derin korkularla cebelleştiğinizin göstergesidir. Korkuyu görmek, yolda gerçekten yürümek için harika bir başlangıç olabilir. Ama ondan kaçmak için değil onunla yüzleşmek ve kucaklaşmak için. Size bir şeyler anlatmaya çalışan tüm parçalarınızla barışmadan hayatla da barışamazsınız. Hayatla barışmadan da onunla gerçek bir şey yapamazsınız.

Exit mobile version